Yazılarım · 7 Temmuz 2019

“Kalkınmanın Anlamının Ekonomi Politiği”

Kalkınma, iktisadi, sosyal ve siyası anlamda, eşitsizliği hem olgu hem de kuramsal düzeyde sorgulayan ve analiz eden , eşitlik arayışına yönelik çabaların ortak entelektüel  bir şemsiye altında ifadesidir. Daha açıkça ifade edersek kalkınma, gelişmiş ülkelerdeki egemen ulus devletlerin gerek ekonomik gerek siyasi gerekse sosyal alanlarda  yüksek gelişmişlik düzeyi  fikrine dayalı refah devleti anlayışının ana prensip olarak benimsenmesi ve uygulanmasıdır.

Kişi başına düşen gelir miktarındaki artış 19.yüzyıl başlarında kalkınmışlık için önemli bir gösterge iken günümüzde gene önemli olmakla beraber yeterli değildir. Kişisel gelirdeki artışa ilaveten kişi başına düşen et ve süt tüketimi gibi zorunlu mal ve hizmet miktardaki artış yanı sıra kişi başına düşen otomobil sayısı, tüketilen benzin miktarı gibi sayısal değerlerdeki artış kalkınmışlığın bir göstergesi sayılmakla beraber gün be gün bu göstergeler gerek nitelik gerek nicelik itibarıyla değişmektedir. Ve her geçen gün kalkınmışlık göstergesi olarak yeni kriterler belirlenmektedir.

Kalkınmışlık kriteri olarak  çocuk sahibi olan kadının kendine ayırdığı zaman süresindeki artış, bireyin dinlenmeye ayırdığı sürenin uzunluğu,  çalışma sürelerinin kısalığı yanı sıra ortalama yaşam süresinin uzunluğu, seçimlere katılma oranı yüksekliğine göre OECD’nin 2011 yılında oluşturduğu  en iyi yaşam endeksi(mutluluk endeksi)  kalkınmışlığın  belirlenmesinde kullanılmaktadır.

Özgürlükler ve demokrasi, mutluluk endeksi(HI) ve beşeri kalkınma endeks(HDI) gibi endekslerle de kalkınma ölçülmektedir. Bunun yanı sıra Lorenz Eğirisi, Pareto Pramidi kalkınma kriterleri içinde yerini korumaktadır. Ancak  bunlar kalkınma için bir gösterge olmakla beraber büyümenin göstergesi olarak da değerlendirilmektedir.

Lorenz Eğrisi gelir dağılımının adaletli olup olmadığını ölçen bir endekstir.Yani fert başına düşen gelir yüksek olup olmamasından ziyade bireysel gelirin  bireyler arasındaki dağılımının eşit olup olmadığı değerlendirilir. Beşeri kalkınma endeksiyle, ülkelerdeki çalışma koşulları, çalışma saatlerinin uzunluğu, çalıştırılan çocuk işçilerin varlıkları değerlendirilmekte olup  gelişmekte olan ülkelerin hem neden gelişmekte olduğu hem de neden kalkınmışlık düzeyinde olamadığı açıklanır.

Türkiye İstatistik Kurumu, kalkınma göstergeleri ile ilgili çalışmalarını 2007 yılından itibaren, Avrupa Birliği İstatistik Ofisinin (Eurostat) belirlediği kalkınma göstergeleri listesini dikkate alarak yürütmektedir. Eurostat kalkınma göstergeleri, sosyo-ekonomik kalkınma, tüketim ve üretim, sosyal içerme, demografik değişim, halk sağlığı, iklim değişikliği ve enerji, ulaştırma, doğal kaynaklar, küresel ortaklık ve iyi yönetişim olmak üzere on konu başlığı altında toplam 132 göstergeyi içermektedir. Diğer bir deyişle TÜİK kalkınma göstergeleri olarak Avrupa Birliği’ni rehber almaktadır.

İster uluslararası ister ulusal bağlamda olsun, büyüme ve kalkınmanın bir bütün olduğu kabulü altında sadece büyümeye göre ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin belirlenmesi  doğru olmakla beraber yeterli değildir. İktisadi büyümeye kalkınmanın eşlik etmesi istenilen  ve olması gereken bir durumdur. Diğer taraftan, sermaye birikim süreci ile ortaya çıkan iktisadi büyüme ekonomik, sosyal, siyasi bağlamda yapısal değişimlerin gerçekleşmesini imkan sağlıyorsa kalkınmanın büyümeye eşlik ettiği söylenir.  Aksi takdirde büyüme, varlığını sürdürür ama kalkınma gerçekleşemez.

Büyümenin kalkınmaya  dönüşemediği toplumlarda, hukukun gelişmediği sosyo- kültürel ilerlemenin gerçekleşmediği iş gücünün nitelik ve nicelik itibarıyla yetersizliği ilk aşamada göze çarpan göstergelerdir. Keza kalkınmışlığı yakalamayan toplumlarda suç oranları arttığı ve  suçlara verilecek cezanın niteliği hukuki ve  insani boyuttan uzaklaştığıdır. Ülkeler dolayısıyla toplumlar elde ettikleri iktisadi büyümeyi belli bir gelişmişlik düzeyine taşımaları, küreselleşmeyle bir zorunluluk haline gelmiştir. Aksi takdirde bilim kurgu filmlerini aratmayacak senaryolarla karşı karşıya gelinebilir.

İktisadi büyümenin ulusal düzeyde varlığı ülkelerin kendi sorunuymuş gibi gözükmesine rağmen kalkınma perspektifinden durum değerlendirildiğinde sorunun ulusal  değil küresel  düzeyde olduğudur.