Havva TUNC 29.03.2011
Bir dönemden diğer döneme GDP’deki artış iktisadi anlamda büyüme olarak tanımlanır. Daha açıkça ifade edersek belli bir dönemde ulusal ekonomi yaratılan mal ve hizmetlerin toplam değerine GDP denir. GDP’nin yıllar itibarıyla artış trendinde olması o ekonominin büyümekte olduğu anlamına gelir.
Büyümenin büyüklüğü yıllar itibarıyla yüzde 2-3 olabileceği gibi yüzde 7-8 ve hatta daha büyük olabilir. Büyüme oranın büyüklüğü ekonominin gösterdiği genişlemeyi ifade eder. GDP’deki artış, nüfus artışının sabit olduğu varsayımı altında, kişi başına düşen gelirde artış olacağı anlamına gelir. Nüfustaki artış GDP artışı massedecek büyüklükte ve hatta daha fazla ise ekonominin belli bir gelişmişlik trendini yakalayabilmesi için (büyüme ve gelişme anlamında)GDP'nin daha fazla büyümesi gerekir.Yani GDPartış nufus artışından büyük olmalıdır.
Nüfus artış oranı gerekli nüfus artışının üstünde ise( söz konusu ekonomi için) (Zira her bir ekonomi için gerekli olan nüfus artış oranı farklıdır) ekonomi belli bir gelişmişlik trendine geçebilmesi için gerekli sermaye birikimini gerçekleştiremeyeceğinden dış dünyaya kaynak transferinde bulunur. Söz konusu ekonomi dış dünyaya kaynak transferinde bulunmakla kalmaz artan nüfus nedeniyle aynı zamanda dünyanın ucuz emek piyasası olur. Bunun anlamı ise emeğin niteliksiz -vasıfsız olması ve ücret hadlerinin asgari düzeyden yukarı çıkamamasıdır. Buda fakirlik yoksulluk demektir.
Kalkınma ulusal anlamda eşitsizliği hem olgu hem de kuramsal düzeyde sorgulayan analiz eden ,eşitlik arayışına yönelik çabaların ortak entelektüel bir şemsiye altında birleşmesidir. Daha açıkça ifade edersek, kalkınma gelişmiş ülkelerdeki egemen ulus devletlerin gerek ekonomik gerek diğer alanlarda siyası-sosyal müdahalelerin gerekliliği fikrine dayalı refah devleti anlayışı ana prensip olarak benimsenmesidir.
Ulusal büyüme ve kalkınma bir bütün olarak ifade edersek birinin tek başına varlığı gerekli ama yeterli olmadığı için uluslar için istenen durum değildir. Ulusal anlamda gerçekleşen hızlı bir sermaye birikim süreci ile ortaya çıkan iktisadi büyüme ekonomik , sosyal ,politik ve yapısal değişimlerin gerçekleşmesini sağlıyorsa kalkınmanın büyümeye eşlik ettiği söylenir. Aksi takdirde büyüme varlığını sürdürür ama kalkınma gerçekleşemez.
Kalkınmanın gerçekleşememesi, Yani yoksulluğun ve açlığın, eşitsizliğin ve adaletsizliğin, eğitimsizliğin ve niteliksizliğin vs .. gerek sosyal gerek siyasi yapıda açtığı hasar onarılmaz boyutta olur. Böyle bir toplumda suç oranları artar ve suçlara verilecek cezanın niteliği insani boyutta değildir. Örnekleme yaparsak,geçtiğimiz ayda Mısır’da yaşanan siyasi kargaşada “Müslüman Kardeşler Örgütü” liderinin kız kardeşi olduğunu söyleyen mısırlı bir kadın hırsızlık yapanın elinin kesilmesi gerektiğini söylüyordu. Gene benzer biçimde Türkiye’de artan kadın ve çocuk cinayetleri “Birlik Partisi” tarafından idam cezasının geri gelmesi talep edilmektedir. Bunlar kalkınmamışlık durumuna verilecek onlarca örnekten sadece bir kaç tanesidir.
Toplumlar elde ettikleri iktisadi büyümeyi belli bir gelişmişlik düzeyine( kalkınma anlamında) taşımaları, ülkeler arasında sınırların kalktığı insanlar arasındaki iletişim saniyelerle sınırlı olduğu küresel bir dünyada, bir zorunluluk haline gelmiştir. Aksi takdirde bilim kurgu filmlerini aratmayacak senaryolarla karşı karşıya gelebiliriz.. Kısacası, iktisadi büyümenin ulusal düzeyde varlığı ülkelerin kendi sorunuymuş gibi gözükmesine rağmen kalkınma perspektifinden olaya baktığımızda sorunun küresel olduğudur.