Yazan: Dr. Arif Çelebi
Süregidenler
Yaz, İstanbul nispeten boşaldı. Geçen sene de öyleydi. Birçok kişi büyük şehirlerden tatil yerlerine ya da köyüne gitti.
Şu günler geçen seneler olduğu gibi öğrenci sınav sonuçlarını konuşuyoruz. Kim ne kadar puan almış kim nereye girmiş, nereye girememiş. Geçen seneler olduğu gibi sevinenler, üzülenler, hayal kırıklığına uğrayanlar var. Borsa yine bir iniyor bir çıkıyor, dolar da öyle… Birileri kaybediyor birileri kazanıyor. Senelerdir Avrupa Birliğine girme sürecindeyiz ne alıyorlar ne bırakıyorlar. Girmeye karşıt ve yandaş olanlar var. Tartışmalar sürüp gidiyor. Fakirler her zaman olduğu gibi eziliyor. Zenginler işini yürütüyor arada batanlar çıkanlar oluyor.
Savaş bir yerlerde hep sürüyor. Şimdi Ortadoğu’da ama dünyanın uzak bir ülkesinde ya da yanı başımızda ya da içimizde hep bir yerlerde bir savaş var ve vardı. İnsanlar birbirini öldürüyor, öldürmeye çalışıyor. Her iki tarafta haklı olduğunu iddia ediyor. Yine birileri bir yerlerde günlük yaşantısını sürdüren insanları öldürmek ya da korkutmak için terör eylemleri yapıyor ya da planlıyor. Bütün bunlar eskiden de böyleydi
Dünyaya yeni gelen insan ve her türlü canlı mahlukat yer yüzünde ya da su içinde ya da, havada yaşama dahil oluyor. Yaşlılar ölüyor çeşitli hastalık bahaneleri ile fakat daha üzücü olan, çocuklar ya da gencecik insanlar da ölüyor kazalardan, kavgadan, savaştan ya da olmadık hastalıklardan.
Dünya bir yandan iyice küçüldü. Saatler içinde dünyanın bir başka kentine, bir başka ülkesine gidiveriyorsunuz. Kaynaklarımızın sınırlı olduğunu biliyorduk ama daha iyi fark ettik. Haberleşme anında her yerle, bilgiye anında ulaşabiliyorsunuz. Ulaşım ve iletişim imkanları dünyanın çehresini değiştirdi. Ama bunlar yaşamın bir parçası oldu kanıksandı belki görüntülü ve sesli anında görüşmeler bunlara eklendi.
Her gün gazetelere bakıyoruz. Her gün yeni bir şeyler var ama hep kanıksadığımız, alışageldiğimiz haberler. Politikacıların sözleri, spor haberleri… Yine de 3. sayfa haberlerinde insanlar sizi şaşırtan bir şeyler yapıyor. İnsanların bir kısmı olup bitenlere kendisini ilgilendirmediği süre ilgisiz, kendi dar dünyasında; kimisi sesli, sessiz ya da nadiren eylemle tepkiler veriyor. Kimisinin dünyalarını dolduran kendi merakları var: Bilim, sanat, futbol ya da olmadık hobiler. Dünyanın en akıllı ve zeki yaratıkları olduğumuzu söyleriz ama kimi zaman, bireysel olsun toplumsal olsun, yapıp ettiklerimizin akıl ve mantıkla bir ilgisi yok. Bütün bunlar eskiden de böyleydi.
Toplumsal yaşamın uğultusunu ve sıradanlığını yırtıp çeşitli özellikleri nedeniyle sivrilip kendini medyada gösterenler var. Özelikle o sırada yükselen, moda olan değerlere, ilgilere yelken açan, konu olan kişiler ekrana vitrine çıkıyor. Toplum onları bir süre gündemde tutuyor. Sonra ilgi alanları değişiyor ya da değiştiriliyor. Aşina olduğumuz deprem hocalarını düşünün. Evimizin bireyi gibi tanıdığımız moda TV programlarının tiplerini. Zamanla günden değişiyor, o,nlar eskiyor, gidiyor yerlerine başkaları geliyor.
İnsanların kimisi sadece kendi ile meşgul: Ya sürekli depresyonunu, endişeyi yaşıyor ya da olmayan bir hastalığın izinde hekim hekim dolaşıyor. Kimisi güzelleşme, genç kalma reçeteleri ile ilgili. Hanımlar gene süsleniyor, beyler hanımların, gençler birbirinin peşinde. Yaşlılar gene gençlere akıllı uslu davranmalarını öğütlüyor, gençler doğalarının dediğini yapıyor. Genel geçer değerler ve yaşantı biçimlerine aykırı düşenler kendi gruplarını, çevrelerini yaratıp ya da bulup onun içinde kalmaya çalışıyor. Bütün bunlar eskiden de böyleydi.
Olup bitenlere seyirciyiz. Her gün sayısız olay oluyor, toplumsal bireysel planda dramlar yaşanıyor. Birçoğu, istesek de istemesek de, bize ulaşıyor, bizi etkiliyor. Biraz gözlerimiz yaşarıyor ama herkesle ağlamaya, herkesin sorunlarını yüklenmeye gücümüz yok. Zaten her birimizin kendine özgü, kendi gündemini dolduran sorunları ve uğraşları var. Birey olarak bir çatışma içindeyiz: Kendimizle, yakın çevremizle, toplumla sürüp giden bir çatışma. Olup bitenlerden ve gerçeklerden kopmadan dengeyi bulmaya çalıyoruz. Kimileri kendi inançları ve değerleri içinde, kimi kendine has hayali bir dünyada dengeyi ve huzuru arıyor.
Fazla emek vermeden, bir şey üretmeden bir şeyler elde etmek olağan bir beklenti halini almış, bu tür örnekler veriliyor, bu tür hikayeler dinleniyor çünkü. İnsanların çoğu ben merkezcil, egoları şişik; her biri biricik, her birinin dediği, inandığı doğru; her biri haksızlığa uğradığı düşüncesi ve hak arama iddiası içinde ve her biri suçlamaya, kavga etmeye hazır bireylere dönüşmüş. Biricik olduğuna, doğru ve haklı olduğuna, inandıklarının tek gerçek olduğuna inanmak ve doğru bildiklerini yapmak insanların doğasında var. Karşı çıkmak da, karşı çıkamayacağını bilince boyun eğmek, güçlüden yana olmak da insanların doğasında. Çoğu insan genel geçer değerlere, yerleşik kanılara inandığı ve mevcut düzenden çıkar sağladığı için çarklar dönüyor, düzen yürüyor. Karşı çıkışlar düzeni etkilemese de zaman içinde değişmesine zemin hazırlıyor. Bunlar eksiden de böyleydi.
Bir yanda ölümler, hastalıklar, savaşlar, sömürü, sorunlar, zorluklar, haksızlıklar, tutarsızlıklar; bir yanda sevinçler, keyifler ve her şeye rağmen dünyayı daha iyi, daha güzel yapmaya çalışanlarla yaşam sürüp gidiyor. Toplumun gündemi olayların akışı içinde belirleniyor. Bütün bunlar eskiden de böyleydi.
Değişenler
Herkes ve her şey değişiyor. Bu hep böyleydi. O nedenle değişen bir şey yok. Filiz milyonlarca internet sitesinden birini açıyor.
Bitenler
Her şeyin bir ömrü vardır. Var olan her şey eninde sonunda yok olur. Bizler ölürüz. Dünya da yok olur, Güneş de. Ama madde var oldukça devinim ve oluşum devam eder. Yeni güneşler doğar, yenidünyalar oluşur. Bir yerlerde canlılar ve zeki varlıklar ortaya çıkar yaşamın döngüsü ve savaşımı sürer gider.