Havva TUNC 18.03.2009
Küresel Sistematik Finansal Krizin başta ABD ekonomisi olmak üzere Dünya ekonomileri üzerindeki yıkıcı ve yok edici etkisi önce finans piyasalar daha sonrada reel piyasalar üzerinde olmaktadır. Diğer bir deyişle, Amerika’daki mortgage sektöründe mortgage sisteminin (ipoteğe dayalı kredi sistemiyle ev sahibi olma) iflası ile başlayan türev piyasalar ve türev ürünler aracılığıyla küresel para ve finans piyasalarını etkisi altına alan, küresel finans piyasalarındaki para-banka ve finans kuruluşların iflasları ile yaygınlık kazan küresel sistematik finansal krizin etkisi ve şiddeti reel piyasalarda görülmeye başlandı. Finans piyasaların temel aktörleri olan para-banka ve finans kuruluşların içinde bulundukları yıkım, kredi ve nakit mekanizmasını işlemez hale getirdi. Para ve finansal kuruluşlar başta FED( Amerika Merkez Bankası) olmak üzere devletlerin korumacı ve destekleyici müdahaleleri ile işlerlik kazandırılmaya çalışılmasına rağmen sistem hale ne sorunlarını tam olarak saptamış nede çözebilmiştir.
Bütün bunlar yaşanırken Türkiye Ekonomisi para- banka ve finans piyasasında küresel finans piyasalarında yaşanan krizin etkisi görülmemiştir. Gerek Türk para ve finans piyasasında mortgage sistemin tam olarak işlememesi gerek menkul kıymetler piyasasının aktörlerinin ve enstürumanlarının sınırlılığı piyasanın derinleşmesine engel olduğu için krizin doğrudan olumsuz etkisi görülmemiştir ve görülmemektedir. Ancak Türk para banka ve finans kuruluşlarının kriz nedeniyle dış piyasalardan olan kredi veya borçlanma talepleri karşılanmaz olmuş ve hatta önceki kredilerinin zamanında önce ödenmesi ile ilgili isteklerle karşı karşıya kalmışlardır. Keza, Türkiye Ekonomisindeki yabancı kurum ve kuruluşların dünya piyasalarındaki zararlarını karşılayabilmek için (örneğin,hedge fonlarını fonluya bilmek için) Türk finans piyasasında çıkmaları ülke içinde sermaye yetersizliğine yol açmıştır. Sermaye stokundaki azalış Türk finans piyasasının kırılganlığını artırmıştır. Bu arada TCMB izlediği yüksek faiz ve değerli kur politikasından vazgeçerek son 3 ay içinde yapmış olduğu toplam %5.25 puanlık faiz indirimi ekonominin risk pirimini ve kırılganlığını artırmıştır. Bu durum ulusal ekonomiden sermaye çıkışlarını hızlandırdığı gibi girişleri de önlemektedir. Bu duruma IMF ile Türkiye arasında yapılması beklenen stand- by anlaşmasının gerçekleşip gerçekleşemeyeceği konusunda ekonomi otoritesince takınılan olumsuz tutum ve davranışların eklenmesiyle Türkiye’nin risk primi daha da artmıştır. Dolayısıyla küresel sistematik finansal krizi yaşamayan Türkiye ekonomisi para piyasaları üzerinden değilse de reel piyasalar üzerinde krizin olumsuz ve yıkıcı etkisi; üretim daralması, üretimden çekilme, işsizlik artışı şeklinde olmuştur. Diğer bir deyişle finansal piyasalarımızda bir sıkıntı yok iken reel piyasalar kendilerini büyük bir yıkımın içinde bulmuştur. İşsizlik oranı % 13, Sanayide kapasite daralması % 87 olmuş ve iç talepte daralma yanı sıra ihracat % 60 daralmıştır.
Küresel Sistematik Finansal Krizin Türkiye Ekonomisi (otomotivde, beyaz eşyada vs) iç talepte canlanma yaratacak şekilde benzer düzenlemeler yapılmaktadır. Buna karşılık işsizliği azaltıcı ya da istihdam yaratıcı, üretimi teşvik edici düzenlemeler yapılmamaktadır. Daha açıkça ifade edersek, krizin yıkıcı ve sarsıcı etkisini gidermek için üretimi teşvik eden, kapanan fabrikaların açılmasını sağlayan, işsiz kalan kişilerin işlerini geri veren düzenlemeler yapılmalı ki reel sektör canlanabilsin.
Üretim artırıcı istihdam yaratıcı politikalar uygulayabilmek için ülkenin sermaye birikimini gerçekleştirmesi gerekir. Marjinal tasarruf eğiliminin negatif olduğu bir ekonomide sermaye birikimi nasıl gerçekleşecektir? İşsizliğin % 14 olduğu bir ekonomide sermaye birikimi nasıl gerçekleşecektir? Şimdiye kadar gerekli olan sermaye brikimi yabancı sermaye girişleri ile sağlandığında son 10 yılda elde edilen ortalama %7,5 büyümenin finansmanı yabancı sermaye girişleri ve uygulanan düşük kur politikası ve değerli ulusal para ve girdi maliyetlerinin düşüklüğü ile olmuştur. Elde edilen yüksek büyüme oranları istihdam yaratmayan ithalat oryantasyonlu büyümedir. Diğer bir deyişle büyümenin motoru yoksullaşma olmuştur.
2007 Temmuzundan beri yaşanmakta olan küresel finansal kriz ulusal ekonomiye gelen sermaye girişlerini yok ettiği gibi sermaye çıkışlarını hızlandırmıştır. Sonuçta, reel sektör varlığını sürdürebilmek için gerekli olan sermaye ihtiyacı karşılanmadığı için kendini krizin içinde bulmuştur.
Finansal krizi yaşamayan bir ekonomi ki bu Türkiye Ekonomisi, krizin etkisini ve şiddetini reel sektörde finansal krizi yaşayan ekonomilerden daha şiddetlice yaşamaktadır. Nedeni, yeterince sermaye birikimini gerçekleştiremeyen ekonomiler, ihtiyacı olan sermayeyi dış dünyadan sağlayamadıkları zaman( borçlanma, yabancı sermaye yatırımları vs) üretimlerine ivme veremedikleri gibi istihdam yaratıcı politikalar uygulayamamaktadırlar. Türkiye bunun etkisini ve sonucunu yaşamaktadır. Türkiye Ekonomisi, sermayenin bol, kredinin ucuz olduğu dönemlerde sermaye birikimi sağlayıcı üretim artırıcı ve istihdam yaratıcı politikaları uygulasaydı bugünkü sistematik finansal krizi en az zararla atlatabilirdi.
Bütün bunların yanı sıra krizin etkilerini hafifletmek amacıyla alınan önlemelere baktığımızda, bu önlemlerin kısa vadeli ama sorunu çözmeyen ancak erteleyen önlemler olduğunu görüyoruz. Türkiye ekonomisine yön verenler batının krizden kurtulmasını bekliyor galiba! Şöyle düşünüyorlar ”Onlar büyüme sürecine girerlerse nasılsa bizde bundan payımızı alırız”.
Finansal krizin sorumlusu ABD ekonomisi olup bunun yükünü dış dünya yansıtmaktadır. Daha açıkça ifade edersek krizin kaynağı ABD ekonomisi ama bedelini ödeyenler küresel ekonomiler. Kriz bittiğinde, krizi finanse etmek için piyasaya sunulan Amerikan Dolarların enflasyonist etkisinin şiddetini hangi ekonomiler üstlenecektir?
Türkiye Ekonomisi rüzgâr hangi yönde eserse o yöne gitmektedir. Ekonominin iç dinamiklerinin rolü önemsizdir. Dış dinamikler ekonominin geleceğini ve bugününü belirlemektedir. Ekonomiden sorumlu otoritenin oturup neler oluyor, neler yapmalıyız deyip durumu gözden geçirmesi gerekmektedir