Havva TUNC 12.07.2010
1957 yılında o dönemki ismiyle Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ,bugünkü ismiyle Avrupa Birliği (AB) kurulduğu zaman tarımda kendi kendine yeterli olmayan, tarımda arz garantisi sağlayamayan tarımda ithalata bağımlı olan bir bütünleşmeyken o yıllarda uygulanmasına başlanan ve hala uygulanmakta olan CAP politikasıyla Topluluk 1980’li yıllara gelindiğinde tarımda kendi kendine yeterli olmasının ötesinde, tarım ürünlerinin hemen hemen tamamında ihracatçı konuma gelmiştir. 1960’lı yıllarda Türkiye temel tarım ürünlerinde kendi kendine yeterli dünyanın yedi ülkesinden biri iken 2000’li yıllara gelindiğinde temel tarım ürünlerinde ihracatçı konumundan ithalatçı konuma gelmiştir. Buna güzel bir örnek 2010 mayısında tartışmaların odak noktasını oluşturan et ithalatı, yani et üretimi/ besicilik olmuştur. Et fiyatlarındaki olağan üstü artış sonucu tüketicilerin et tüketimlerinin azalması dolayısıyla, et fiyatlarındaki artışın sosyo-ekonomik sonuçları tarımsal et üretimi et ithalatı bağlamında gündeme taşınmıştır. Soruna çözüm bulmak amacıyla üretilen et ithalatı gerek üreticilerin gerekse tüketicilerin tepkisine yol açmış ve açmaktadır.
Et ithalatının neden kaynaklandığını anlayabilmek için hayvancılık sektöründeki hayvan sayısı ve sektörde izlenen politikalara bakıldığında durumu değerlendirmek o kadar zor gözükmemektedir. Hayvancılık sektöründeki değişimi gösteren sayısal verileri vermeden önce et fiyatlarındaki artışı dünya et fiyatlarında ki değişim ile kıyaslarsak olayı algılamak daha iyi olacaktır
TABLO 1
Ülkeler Etin kg(Dolar)
Türkiye 15.6
Yunanistan 9-10
İran 10
Almanya 13-16
Romanya 9—10
Fransa 14-16
Rusya 10
ABD 8-10
Hollanda 9-10
Tablo 1’den da görüleceği üzere bir kilogram etin Türkiye’deki birim fiyatı 15-16 dolar ile birinci sırada yer almaktadır. Türkiye’yi 13-16 dolar ile Almanya, Almanya’yı 14 dolar ile Danimarka izlemektedir. Kısacası, Türk et tüketicileri dünyanın en pahalı etini yemektedirler. Türkiye’deki yüksek et fiyatının nedeni arz- talep dengesizliği mi? Spekülatif hareket mi ? Ya da her ikisi mi?
Hayvancılık sektörünü, hayvan sayısı olarak değerlendirdiğimizde, 1990’lı yıllarda büyük baş hayvan sayısı 5-12 milyon iken 2010’lu yıllarda bu sayı 8-10 milyon adet olduğu tespit edilmiştir. Gene benzer biçimde 1990’lı yıllarda küçük baş hayvan sayısı 60 milyon adet iken, 2010’da bu sayı 30 milyon adete inmiştir. Koyun sayısı 1980’de 48 milyon 630 bin adet iken, 2001’de 25 milyon 431 bin adete inmiştir. Keçi sayısı itibariyle değerlendirdiğimizde 15 milyon 40 bin adet iken, bu sayı 2001’de 6 milyon 772 bine inmiştir. Keza sığır sayısı itibariyle bir değerlendirme yaparsak, 1985’de 12 milyon adet iken 2001’de 10 milyon 851 bin adet olduğu tespit edilmiştir. Kısacası hayvan sayısında azalış seyrinde olması et arzının yetersiz olduğu ve hatta arzın sürekliliğinin sağlanmasının olası olmadığıdır.
Toplam tüketimin 1 milyon 200 bin ton olduğu bir ekonomide, mevcut hayvan sayısının yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Arz- talepteki bu dengesizlik gerçekten fiyat artışına yol açmış mıdır ? Açacak mıdır? Açabilir mi? Sorularına verilecek yanıt kuramsal olarak evet iken uygulamadaki durum evet değildir. Besicilikle uğraşan üreticilerin gelirlerine ve refah düzeylerine bakıldığında, bunların fakir ve refah düzeyi düşük üreticiler olduğudur. Yani, besicilikle uğraşan üreticilerin küçük işletme sahibi niteliğinde olduğunu, kurumsal nitelikte olmadığını söyleyebiliriz. (altı çizilmesi gereken bir durumdur). Bu durumda et üreticilerinin ürettikleri hayvan sayısı et tüketimini karşılayamamaktadır ama fiyatlardaki aşırı artışlara yol açabilecek kurumsal bir yapıda değillerdir. O zaman fiyat artışlarının sorumlusu kim ? Üreticinin kurumsal kimliğinin olmayışı, gelir düzeyinin düşüklüğü etin pazarlanmasında aracının-tüccarın devreye girdiği anlamına gelmektedir. Keza uygulanmakta olan tarım politikası içinde et üreticileri destek, teşvik ve yardım gibi politikalar uygulanmadığı gibi piyasanın kendi dinamiklerine terk edilmiştir. Et üreticisinin gelir düzeyinin düşüklüğü yani ihtiyaç durumunda olması sektörün aracı-tüccarın egemenliği altında olması anlamına gelmektedir. Daha açıkça ifade edersek hayvancılık sektöründe devletin teşvik ve desteklerin olmadığı ve keza finansman sıkıntısı içinde olduğu düşünülünce hayvan üreticilerin durumu daha da bir netleşmektedir. Aracı-tüccar bu durumu (üreticinin zor durumu) kendi yararına kullanarak, piyasa dinamiklerinde manipülasyon yapma gücü olduğundan et fiyatlarındaki artış piyasanın doğal işleyiş sürecine dönüşmektedir.
Besicilerden kilogramı 15-16 TL’ye alınan etin marketteki fiyatı 35 TL’dir. Demek ki aradaki fiyat farkı tüccarın cebine gitmektedir.
Yapılacak olan ve/veya yapılan ithalatla etin fiyatı istenilen düzeye düşürülecek midir? Ve bu düşüş süreklilik arz edebilecek midir? Ve bu düşük fiyattan et üreticisi zarar görecek midir ? Et ithalatı, et arzının sürekliliğini sağlayacak mıdır? Bu gibi soruların çoğaltmak olasıdır.
Toplam et tüketimi 1 milyon 200 bin ton olup birinci etapta ithal edilecek et miktarı 23 bin tondu(mayısta yapılan ilk ithalat). Ve yapılacak ithalat ile etin fiyatının 5- 6 ve hatta 10 TL kadar düşeceği hesaplanmıştır. Yapılan ilk ithalatta et üretici fiyatında düşüş gerçekleşmiştir. Ancak bu fiyat düşüşü tüketiciye ulaşan satış fiyatından çok, üretici fiyatında olmuştur.
Et fiyatındaki artışın nasıl önlenebileceği sorusunun cevabı arada bir yapılmasına karar verilen et ithalatı olmadığıdır. Et ithalatı sektörün sorununu ötelemekten başka bir işe yaramayacaktır. Et ithalatına devam edilirse bu fiyat artışı önlenemeyecek boyuta ulaşacaktır. Ve uzun vadede et ithalatı sorunu çözmek bir yana sektörün yok olmasına yol açacaktır.Ve artık et ithalatı alternatif bir politika olarak değil olması zorunlu bir politika olarak uygulanacağıdır. Sonuçta, hayvancılık sektöründe yaşanan bu fiyat artışı, et üreticisin gelir kaybı, işini kaybetmesi şeklinde karşımıza daha farklı daha büyük bir sorun olarak çıkabilecektir.
Teknik olarak ifade edersek, et üretiminde girdi fiyatındaki artış üretimin birim maliyetini artırır. Birim maliyetteki artış üretim fiyatının artmasına bu da doğal olarak et satış fiyatının artmasına yol açar. Kısacası, girdi birim maliyetteki artış tüketici et fiyatını artıracaktır. Buna arz –talep dengesizliğini de ilave edersek fiyat artışı sürecektir. Piyasanın denetimi ve kontrolü piyasanın iç dinamikleri değil de piyasa dışı aktörler rol oynarsa, aracı sınıf/tüccar gibi, fiyat artışı kat be kat olur.
Girdi maliyetlerindeki artış üretici fiyatlarındaki artışa yol açmış mıdır? Ve bu artış sonucu mu tüketici et fiyatları (satış fiyatı) artmıştır? Yoksa girdi maliyetlerindeki artışı üretici fiyatlara yansıtamamış ama tüccar fiyat artışı almış gibi tüketici fiyatlarını (satış fiyatını) artırmış mıdır?
Et üreticileri kurumsal bir yapı içinde olmadıkları küçük işletme niteliğinde oldukları ve gelir düzeyleri itibarıyla düşük gelir grubu içinde bulunduklarından et satış fiyatının artışı üzerinde etkileri yoktur. Üreticilerin artan girdi maliyetleri nedeniyle içinde bulundukları finansal sıkıntı, üreticileri tüccarın kıskacı altında sokmaktadır. Ve tüccar et piyasasındaki bu kaos dan faydalanarak piyasaya sunulan ve/veya sunulacak et miktarını kontrol ettiğinden ve amacı karını maksimize etmek olduğundan et fiyatındaki artış kaçınılmaz olmaktadır. Şayet Devlet et üretiminde sistematik bir biçimde piyasayı düzenleyici ve denetleyici bir hayvancılık politikası izlemezse, fiyat artışı kaçınılmaz olacaktır ve bu artış süreklilik arz edecektir.
Et ve Balık Kurumu (EBK) tarafından Mayıs 2010 da yapılan Sekiz bin tonluk et ithalatı fiyatlarda beklenen düşüşü yaratmadığı gibi çok kısa bir süre içinde fiyatlarda artışa yol açtı. Ve bu artış ithalat öncesi fiyatların kat be kat üstünde oldu. Daha açıkça ifade edersek ithalat öncesi dana etinin karkas kilogram fiyatı 14 TL iken ithalat ile bu fiyat 12 TL düşmüştür. İki TL’lik fiyat düşüşü tüketici fiyatıı (perakende et fiyatı) üzerindeki etkisi düşük ve geçici olmuştur. İthalat öncesi 33-35 TL olan tüketici et fiyatı ithalat sonrası 40 TL dolayına çıkmıştır. Aradan geçen çok kısa bir süre içinde et fiyatı 3-6 TL artmıştır. Bu durum üzerine tekrar et ithalatı yapılmasına karar verilmiştir ve Temmuz ayı itibarıyla ithal edilecek olan 100 bin ton etin 30 bin tonun ihalesinin yapıldığı kısa bir süre içinde bu etin gelmesiyle fiyatın düşeceği Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehdi Eker tarafından açıklanmıştır (Cumhuriyet gaz. 30 .06.2010). Bu et ithalatının da, daha önce yapılan et ithalatının yarattığı benzer etki yaratacağı sorunu çözemeyeceği bilinmesine rağmen , Neden et ithalatında ısrar edildiğini anlamak oldukça zordur.
Kısacası, et fiyatındaki artışı önlemek et ithalatı ile olası olmadığı gibi katma değeri yüksek bir ürünün iç piyasada üretimi teşvik edileceği yerde küçük işletme niteliğinde olan et üreticilerini cezalandırmak ve hatta uzun vadede hayvancılığın yok olmasına yol açacak ve daha uzun vadede hayvancılıkta dışa bağımlı hale gelmememize yol açacak et ithalatında ısrarlı olunmasını anlamak anlaşılır gibi değildir.
Et fiyatındaki artışı önlemek, tüketicinin uygun fiyatlardan et tüketmesini sağlamak , et üreticisinin gelir ve refah artışını sağlayabilmek, tarımda , özellikle hayvancılıkta, izlenmekte olan politikaların yeniden yapılanmasını sağlamakla olasıdır. Daha da ötesinde ister spekülatif, ister arz-talep dengesizliğinden ister her ikisinden kaynaklanan et fiyatındaki artışı elimine etmek hayvancılık sektöründe et üreticisini destekleyici teşvik edici ve koruyucu politikaların belirlenmesi ve bunların uygulanması ile olasıdır.