Havva TUNC 26.05.2012
2008 Temmuzunda Amerika’da mortgage sektöründe ipoteğe dayalı kredi sisteminin çöküşü, emlak fiyatlarının düşmesi ile Küresel Finans Piyasaları Sistematik Finansal Krizin etkisi altına girdi ve 2012 ilk çeyreğinden itibaren krizin etkisinden kurtulmaya başlayan ABD ekonomisi makro ekonomik göstergeler itibarıyla iyileşme sürecine girmiştir.
Avrupa’nın Borç Sorunu finansal krizin devamı olmayıp krizin Avrupa ekonomileri üzerindeki yansıması sonucu gerçekleşmiş bir “Borç Krizi”dir.
II.Dünya Savaşı Sonrasında ulusal parası uluslararası ödeme ve rezerv aracı olarak kullanılan Amerika büyük borçlu ülkelerden biridir. Japon ekonomisi günümüzün en büyük borçlu ülkelerin başında gelmekte olup toplam borçlarının GDP içindeki payı %219’dur. Japonya’yı ABD izlemekte olup toplam borçlarının GDP içindeki payı % 107’dur. Diğer taraftan Krizin odağında olan Avrupa Birliği ülkelerinin ortalama toplam borçlarının GDP içindeki payı % 96 ile üçüncü sırada bulunmaktadır.
Amerika büyük borçlu ülkelerden biri olup Amerika’ya borç veren ülkelerin başında Çin( 1.500 milyar dolar), Japonya( 910 milyar dolar)İngiltere(340 milyar dolar),Brezilya, Rusya, Almanya, Türkiye gelmektedir.Borç verme biçimi ABD tahvili satın alma şeklindedir. Amerika’nın bu durumu piyasalar için bir kriz durumu olarak algılanmamaktadır.
Avrupa ülkeleri aldıkları borçları-kaynaklar etkin kullanmamışlardır. Diğer bir deyişle alınan borçlar gelir yaratıcı alanlara harcanması gerekirken ücret, sağlık ve eğitim harcamaları emlak sektörü gibi cari harcamaların finansmanında kullanılmıştır.
Borçlanma maliyetinin düşük olması borçlanmayı cazip kılmıştır. Her alınan borcun çevrilebilmesi ve giderlerin finansmanı için bir diğer borcun alınmasını gerekli kılmıştır.
Finans piyasaların getirisi reel piyasalardan daha yüksek olması borç veren kredi kurumları borç vermede istekli olmaları Avrupa Ülkelerin borçların büyük boyutlara ulaşmasında etkisi önemlidir. Kredi veren kurumlar borçların geri ödenebilirliğini sorgulamadan borç vermekten çekinmemişlerdir.
Küresel Sistematik Finansal Krizden etkilenen kredi ve finans kuruluşları kredi verme maliyetini (faiz oranları)yükseltmeleri neticesinde Avrupa ülkelerin borçlanma maliyeti artınca hem borcun çevrilmesi hem de harcamaların finansmanı zorlaşınca hatta imkansız olunca PİGS ülkeleri diye ifade edilen başta Yunanistan olmak üzere İrlanda Macaristan Portekiz İspanya borçlarını ödeyemez duruma gelmesiyle 2011 başlarında ülke ekonomileri borç krizi ile tanıştılar.
AB Ülkelerin Ekonomik Görünümüne bakıldığında, Ülkelerin Borçluluk/GSMH oranları Yunanistan% 152,İrlanda % 95, Portekiz % 86, İspanya % 52 İtalya %100. Ülkelerin GSMH’ları Yunanistan310 milyar dolar,İrlanda 212 milyar dolar, Portekiz 253 milyar dolar, İspanya 1.6 trilyon dolar, İtalya 2.3 trilyon dolardır. Fert Başına Düşen Gelir(FBDY), Yunanistan 22.000 dolar,İrlanda 47.700 dolar, Portekiz 22.000 dolar, İspanya 32.000 dolar, İtalya 35.000 dolardır.
Borç Sorunu Yunanistan ile başlayan İrlanda, Macaristan,Portekiz, İspanya ile pik yapan ülke ekonomilerinin açmazları başta İngiltere olmak üzere İtalya, Belçika Almanya, Fransa ve diğerlerinde görüleceği korkusu piyasaları etkisi altına aldı.
Avrupa Ekonomileri Maastrich anlaşması gereği toplam borç miktarının ve bütçe açığının ülke GSMH içindeki payının sırasıyla yüzde 60 ile yüzde 3’ü aşmamalıdır.
Çevrilecek Borcun/GSMH, Yunanistan(18), İtalya(11), Portekiz(8), İspanya(6), İngiltere(5.8), Fransa(4.8), Almanya(4.6)dır.
Kamu Borcun/GSMH (% ): Yunanistan(143),İtalya(119),Belçika(97), İrlanda(96),Portekiz(93), İspanya(60), Fransa(82),Euro alanı(85), AB-27(80).
Bütçe Açığı/GSMH (% ): Yunanistan(10.5),İtalya(4.6),Belçika(4.1), İrlanda(32.4), Portekiz(9.1), İspanya(9.2), Fransa(7), Euro alanı(6), AB-27(6.4).
Borçlu ülkeler sıkı maliye ve para politikalarını vakit geçirmeden uygulamaya koymaları gerekmekteydi. Diğer bir deyişle ücret indirimleri, vergi oranlarındaki artış çalışma sürelerinin uzatılması, kamuda çalışan işçi sayısının azaltılması gibi önlemler.
Piyasaların nakit ihtiyacı Amerika Merkez Bankası( FED) tarafında karşılanmıştır. Aralık 2011- Mart 2012 döneminde Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) 1 trilyon Euro piyasa vermesi ile piyasalar rahatlamıştır. Merkel ve Sarkozy ECB’nin piyasaya daha çok para vermesini istememektedir ve gözler IMF çevrilmiştir.
İrlanda’nın ,Macaristan’ın ve nihayetinde Yunanistan’ın Uluslar arası para Fonu (IMF) ile yaptığı Stanby Anlaşması (kredi düzenlemesi)ile piyasalar rahat bir nefes aldılar. Daha artan nakit ihtiyacı için IMF gerekli fonu borçlu ülkelere verebileceğini ama yeterince kaynağı olmadığını belirmesi üzerine BRİÇ(Brezilya,Rusya, Hindistan ve Çin) ülkeleri gerekli finansman kaynağının kendileri tarafından sağlanabileceğini belirmişlerdir. Ve ancak bu durumun, kendilerinin(BRİC Ülkeleri) IMF içinde oy kotasının, yetkilerinin artırılması olası olduğunu ifade etmişlerdir. Amerika IMF içinde BRİÇ ülkelerine böyle bir yetkinin verilmesine sıcak bakmamaktadır.
Borç krizinin çözümü ya parasal birlik dağılacak ya da izlenecek sıkı maliye politikası eşliğinde piyasanın nakit ihtiyacı karşılanacaktır.Parasal birliğin dağılması sistemin çökmesi anlamına geleceğinden mümkün değildir(Katolik Nikahı). Tek çözüm nakit ihtiyaç ve sıkı maliye politikası ile olasıdır.
Avrupa’daki borç sorunu, Banka ve Finans Kurumların Krizini , Hükümetlerin Mali krizi+Borç sorunu izlemekte ve Ekonomik Kriz ortaya çıkmaktadır. Ve Ekonomik Kriz tekrar Banka Kriz şeklinde başlayacak ve bu sarmal devam edecektir. Çözüm oldukça zor, sancılı ve zaman alacaktır.
Küresel piyasaları etkisi altına alan finansal kriz Türkiye Ekonomisini doğrudan değil de dolaylı bir biçimde etkilemektedir.Ve bu dolaylı etki kriz sürdüğü sürece devam edecektir. AB’de kriz Euro/Dolar paritesini etkilemiş dolar değer kazanımı içine girmiştir. Bunun Türkiye ekonomisi açısından ihracat gelirlerinde azalma buna karşılık İthalat giderlerinde artış anlamına gelmektedir. Bunun ekonomideki yansıması enflasyonist etkidir. Bu kriz ortamında Türk Bankalarının Avrupa piyasalarında bankalarından uygun(ucuz) sendikasyon kredi bulma imkanını zorlaştıracağından kredi hacmi daralacaktır.
Sermaye birikimi gerçekleştiremeyen Türkiye Ekonomisi (tasarruf eğilimi düşük) büyümeyi finanse etmede zorlanacaktır. Kısacası 2012 yılı Avrupa için ne kadar zor ise Türkiye için de bir o kadar zor olacaktır. Türkiye Ekonomisi dışsal dinamiklerle gelişimine ivme veren bir ülke konumundadır.