Yazılarım · 7 Temmuz 2013

Çehov Tadında Bir Öykü”Yavru Kuş Kumrunun Hazin Sonu”

IMG_0024

Kumru şehir hayatına uyum sağlamış bir kuştur. Apartman aralarını,boşluklarını kendisine yaşam alanı olarak seçmiştir. Büyük kentlerde yer bulabilmek çok zor olduğundan, karanlık ve kullanılmayan gözden uzak alanlar, apartman boşluklarıdır. Hayatta kalabilmek için emniyetli yerlerdir bu boşluklar. Apartman boşlukları kumru (kuşlar) için güvenli bölgeler olmakla beraber apartman halkı için bir kabustur.Çok kısa bir sürede Kumru ve diğer kentli kuşlar bu apartman boşluğunu istila ederler ve apartman halkı için kokarca misali kokulu yaşam başlar.Her cam açışta cam kapanır ve evin apartman boşluğu tarafındaki bölge kokarca bölgesi olur ve bir süre sonra camlar açılmaz olur.Ve Kumrucuklar ve diğer kentli kuşlar bölgeyi böylece ele geçirmiş olurlar.

Apartman halkı neden onları oradan çıkarmazlar,çıkaramazlar ilk akla gelen sorudur bu. Vallahi çıkaramazlar. Kuşlardan kaynaklanana bir güçten değil, peki neden nedir, bilinmez . Aslında öyle de değil. Neden sosyolojik içerikli. Kumrunun apartman boşluğunu mesken tutması apartman halkının birbirleriyle iletişimsizliğinden kaynaklanabileceği gibi apartman ahalisinin uyumsuz,agresif  kişilikleriyle de ilintilidir. Aslında çok basit bir şekilde, apartman ahalisi kuşları dışarı çıkarıp,o boşluğun üstüne tel koyup bu durumdan kurtulabilirler. Ve hatta itfaiyen yardım isteyebilirler ve daha bir çok çözüm üretilebilir ama hiçbiri yapılamaz kısacası kuşları çıkartmak için ortak hiç bir hareket olmaz ve onlarda oranın ev sahibi oluverirler.

Artık Kumru kuşlar bölgeyi ele geçirmişlerdir. Zaman içersinde kumrucuklar apartmandaki ailelerinin birer ferdi oluverirler, kedilerin değil.Kumrular, Kediler için avlanacak bir avdır.İster kentte ister köyde nerede olursa olsun kedi bir kuş gördü mü kendinden geçerek onu avlama yakalama tutkusunun üstesinden gelememektedir. Kumrular hızlı bir biçimde her dönem, her zaman çoğalabilirler. Yeter ki yumurtlama gücünü kaybetmesin hatun kumru.  Kumrular yumurtalarının üstünde 2 hafta kadar yatarlar ve kuluçkalama süresi sonunda yumurtalar çat çat çatlayarak  bebek kumrular gelir dünyaya.Ve yavrular büyürken ve kumruların doğum ve büyüme süreçleri öyle bir hale gelir ki arada bir açılan camlardan çekilen fotoğraf kareleri zaman zaman camların kenarına konulan ekmek kırıntıları ve zaman zaman kızan titiz ev hanımları olan biten  bayram havasını aratmayacak sahnelerdir. Bütün bu yaşamsal kargaşa içinde kızgınlıklar ve keyiflenmeler arasında gider gelir apartman ahalisi. Değişmeyen tek şey kumruların sadık dostu çocuklar ve bebelerin sevinç çığlıklarıdır. Apartman boşluğu, apartman sakinlerinin  birbirlerine  karşı olan duyarsızlıkları, yabancılaşmaları ve en önemlisi iletişimsizlikleri, kumru ve diğer kuşlara güvenilir yaşama alanı oluvermiştir.

Her zamanki gibi gece yarısı yollara düştüm ve günün ışıklarıyla eve geldim. Arabayı park ettim, eve girdim doğru mutfağa ve büyük bir hızla çayımı koydum.Şimdi doğru bakkala, gazeteleri almaya. Hızlı bir şekilde merdivenlerden iniyorum, apartmanın merdivenlerinde beni gören, hemen kenara çekilerek yol veriyor.Telaşımdan acelem olduğunu anlıyorlar ama anlam veremiyorlar ancak soruda soramıyorlar, kim bilir belkide soru soran taraflardan biri tepki verir diye. Yani her kes temkinli bir birine karşı. Belki de konuşmak istemedikleri içindir. Bakkala doğru giderken yolda tanıdık tanımadık kim varsa  günaydın.

Günün ilk  ışıkları eşliğinde günlük gazeteleri alınıyor. Müşterileri sabah gazetelerini erkenden alsın diye Bakkal Orhan bakkalını erkenden açar sanki hiç kapatmamış gibi, Müşterilerinin  gazetelerini ayırır. Ve  her seferinde  gazetesini almaya gelene, "çırak gelmediği için gazetenizi gönderemedim" der. Önemsiz dercesine her gelen kafasını sallar.O da hınzır bir bakışla "iyi günler iyi sabahlar" der.

Sabah gazetelerini almak için hızlıca apartman merdivenlerinden iniyorum, sokak kapısına geldim, merdivenlerden atlayacağım,o ne bir kedi her taraf kedi dolu, herkes kedi sever, ben dahil.O kadar çok kedi var ki doğurma dönemlerinde yavru kedilerinin başına bir şey gelmesin diye sağa sola “dikkat kedi çıkabilir” yazısı koymayı bile düşünmüşümdür.

Yavrulama dönemindeyiz herhalde, her yer yavru dolu.Eskiden sadece mart ayında doğuran kediler şimdi hemen hemen her ay doğum yapıyorlar.Kedileri de kendimize benzettik ya da Kedi arkadaşlar büyük kente uyum sağlayıp insanı taklit ediyorlar galiba. Hangisi hangisidir, hangisi hangisi değildir, bilemiyorum Ama bildiğim tek şey, her mevsim doğurabilen kedi nesli çıktı ortaya. Şöyle ki  bazen evin kapısını açık bırakıyorsunuz bir iki saniyeliğine, sonra geceleyin evin içinde kedi sesleri. Kedi hanımefendi anında girmiş eve uygun bir yer bulmuş ve doğurmuş, gece yarısı o yavru kedi sesleriyle uyanabilme olasılığınız hayli yüksek, kapı açık kalırsa bir iki saniyeliğine de olsa.İşiniz çok zor, durum böyleyse. Bu nedenle apartmandakinler kapılarını anında açıp kapıyorlar ve bir yandan da işlerine geliyor bu durum, kimseyi görme ,nasılsınız deme zahmetinden kurtulmuş oluyorlar kendilerince. Kentli apartman halkını birbiriyle iletişim kurma sıkıntısından doğuracak kedi sendromu kurtarıyor.

Hızlıca merdivenlerden indim, sokak kapısındayım ve kapı hızlı kapanmasın diye yumuşak bir hareketle apartman kapısını elimle kapanacak şekilde bırakıyorum. Ve tam bırakacağım ki o ne,aman tanrım bir kedi ve ağzında bir kuş. Yavru kumru kuş ne arıyor orada? Orası nere? Ağzında, Cincin’in dişleri arasında. Cincin manyakmı manyak, serserimi serseri  hem apartman hem de  sokak kedisi, yavru kumru kuş Cincinin ağzında . Cincin beni görüyor ve dona kalıyor ne yapacağını bilemiyor. Ağzında dişleri arasındaki kumru kuştan dolayı.Saniyeler fazla gelir, Cincin dişleri arasındaki kumru kuşu bırakıyor, pır kaçıyor.Nereye mi? Vallahi bilemem ama  onunla uğraşacak ne vaktim ne de  halim var. Kumru kuş yerde mermerlerin üstünde yürümeye çalışıyor sağa sola yatıyor  ve hatta uçmaya çalışıyor, ama boşa, Olduğu yerde yandan çarklı kala kalıyor. Korkmasın diye yavaşça almak için eğiliyorum,şimdi kaçmak için çırpınacak diyorum içimden ama yok, hiçbir hareket yok bana bakıyor sanki onu almamı bekler gibi ve alıyorum.

Bakkala doğru avucumun içinde avucum açık bakkala gidiyorum ve aklımdan geçen Orhan Bey ona bakar bir çözüm bulur. Kuş canlandı hareket ediyor avuçlarımın içinde ve bakkala  geldim. O ne Orhan Bey yok. Olamaz tam işe yarayacak bakkal bey ortalıkta yok benim gazeteler  hazır ve alıyorum, çaresizce gazetelerimi koltuğumun altına sıkıştırıyor ve avuçlarımın içinde yavru kumru ile eve dönmek üzereyim. Bakkalın yanı başında pastane fırın var oradakiler, yavru kumruyla ilgilenirler bakarlar diye fırına yöneliyorum, orası da kapalı. Eyvah eyvah iş başa düştü. Yavru kumrunun bakım ve onarımı bana kaldı. Neden yaralı bu yavru kumrunun bakım ve onarımını bölge esnafına devretmek için uğraşıyorum.Gerçekten bilemiyorum. Belki yavru kumru  ölürse  tansiyonum çıkacağı korkusu veya olacakların gerçekleşmemesi için birilerine veremeye uğraşıyorum yaralı yavru kumruyu.Belki de bencilliğimdendir birilerine verme uğraşım. Zira yaralı yavru kumrunun başına gelebilecek kötü bir durumda tansiyonum çıksa iyi, daha da kötüsü olabilir, günüm kötü geçme olasılığı yüksek, bir canlının ölüm travmasının üstesinden tek başıma gelemeyeceğimden korkuyorum. İyilik derken kendimde oluşacak psikolojik travmadan nasıl kurtulacağım bilemediğim için  yavru yaralı kumruyu mahalle esnafına bırakmak için uğraşıyorum. Ama boşuna yavru kumru ve ben baş başa .Bakalım neler gelecek başıma.Gelen gelmiş başıma, bu yazıyı yazdığıma göre.

Ve gerçekten büyük bir travma yaşamaktan kokuyorum. Ama çare yok bu düşünceler saniyeler içinde geçiyor zihnimden ve unutuyorum artık bu travmayı ve  gazetelerim koltuğumun altında hızlıca  merdivenleri çıkıyor  doğru  yatak odasına Arif’e yaralı  bir kuş buldum yardım edebilir misin? diyeceğim. Yatak odasında yok nerede bu adam, Tamam banyoda traş oluyor. Hemen balkona Can’ın konser battaniyeleri ve yumuşak bir yastık kumru arkadaşa yer hazırlıyorum ve yavru kumruyu kahverengi ekose desenli battaniyenin üstüne koyuyorum. Ve bakıyorum kumrunun yarası nerede diye. Kan filan yok, avucumda tuttuğum süre boyunca elim hiç kan olmadı.yarası olmayabilir.Ya da ufak bir yarası olabilir diye aklımdan geçiriyorum. Yumuşak bir şekilde kanatlarının altına bakıyorum. Ah o ne.Küçücük yavru kumrunun kanadının altında gövdesinde fındık büyüklüğünde bir yara var.Oh oh iyi diye geçiriyorum aklımdan hemen mersol, pamuk ve gazlı bezle yarayı temizliyorum, yavru kuş canlanıyor bıraksam sanki uçup gidecek, hemen balkonda açık ne varsa kapatıyorum. Bizim eski köpeğimiz Bo evden çıktığımızda balkona çıkar balkon camı kenarına papilerini koyar, arabaya binip gitmemizi seyreder sonra içeri girer hayatını yaşardı. O zamanlar 3 yaşında olan benim ufaklık, düşecek Bo diye çığlık atardı. Bende yok şekerim bizi yolcu ediyor birazdan kafasını içeriye sokar evi altına üstüne getirir diye biraz kızgınlıkla Canişko’yu sakinleştirirdim. Canişko’da söylediklerime inanır arka koltuğa yerleşir yerleşmez olanı biteni unuturdu.Bu kumru durumu BO’yu hatırlattı. Bo yaşlıydı ve 3 yıl önce ölmüştü. Kumru düşmesin başına kötü bir şey gelmesin diye,  açık  bir yer kalmayacak şekilde her yer kapatıldı.

Ve su getirmek üzere bir koşu mutfak ve geldim. Kumrucuğa su verdim almadı elimi ıslatıp gagasına ağzına tıklatırdım parmağımı içer gibi şıpırtı sesi geldi ve bir iki kez bu su verme hareketini yaptım. Haydı biraz dinlen diyerek, onu yerinde bıraktım ve banyoya gittim. Ve arkamdan Arif geldi. Kumru ölmüş dedi.Saçmalama dedim.Gayet iyi kumrucuk yanılıyorsun, dedim. Kumruya bakım ve onarım  yaparken Arif beni ne yapıyorum diye izliyordu. Ben banyoya yönelince görevi devralmış anladığım kadarıyla olan olmuş işte o arada.

Banyodan hızlıca balkona geldim ve kumruya baktım uyuyor.Yanılmışsın kumru uyuyor dedim. Arif, Hayır ölmüş dedi. Masum ve huzurlu bir şekilde gözleri kapalı duruyor.Parmak ucumla dokundum ,gözlerini açması gerekir açmadı, hala sımsıcak,Biraz önce avuçlarımın arasındaki sıcaklığı aratmayacak kadar sıcak ama gözleri kapalı,uyuyor gibi.Tekrar banyoya gittim ,işimi bitirdim.Tekrar geldim bulunduğu yerde hafif yatık bir halde duruyor.

Güçlü olsaydı hayat da kalırdı diye düşündüm. Yara küçüktü onun üstesinden gelebilirdi.Ama gelemedi.Sonradan öğrendiğime göre kuş bir darbe alınca ölürmüş. Halk arasında “Kuş gibi canı var” “kuş gibi gidiverdi” derlermiş, ölen kişi ardından.

Küçük kumru apartman boşluğunda yaşamayı öğrenemeden, gitti. Kediciğin gazabına uğradı. Kedicik suçlu değil aslında, içgüdüsel yapıyor, bilse yapar mı? Elbette yapmaz. Cincin serseridir, ama efendidir.Duygusal hassas bir kedidir. O günden itibaren 3-4 gün Cincin kendini bana göstermedi. Hep kaçtı benden. Beni görünce bana ne diyeceğini? Yüzüme nasıl bakacağını bilemediği için. Ne asalet değil mi?