Yazılarım · 3 Eylül 2013

Arap Baharında Halklarla Siyasi Erkin Senkronizasyonun Gerekliliği Üzerine

Havva TUNÇ 3.09.2013

Arap Baharının yaşandığı Orta Doğu, Kuzey Afrika,Hazar Bölgesinde yaklaşık 20 ülke bulunmaktadır. Ülke haklarının özgürlük arayışları demokratik talepleri 2011 baharında Tunuslu Mohamedin Bouazizi’nin kendisini yakmasıyla başlamış, Mısırlı halkların Tahrir meydanındaki eylemleri Arap Baharına ivme vermiştir. Bölgede halk hareketleri-isyanları Prag Baharına benzediğinden bölgedeki özgürlük hareketlerine Arap Baharı denilmiştir. Ancak bu coğrafyadaki halkların özgürlük algılayışları ve arayışları Arap Baharını Prag Baharından ayırmaktadır.Bunun yanı sıra Arap baharını Prag Baharından ayıran özgürlük algılaması dışında halkların sosyo-ekonomik yapıları arasında da büyük farklılık bulunmaktadır.

Orta Doğu Hazar Bölgesi Kuzey Afrika’yı kapsayan coğrafyada, Tunus, Mısır, Libya,İran, Irak, Suriye,Yemen, Sudan, Suudi Arabistan, Bahreyn, Ürdün Lübnan, Moritanya, Umman, Batı Sahra, Cibuti, Fas, Cezayir ülkeler bulunmaktadır. Hemen hepsinde halk isyanları başlamış,bazılarında bitmiş gibi gözükmesine rağmen bitmemiş olup hala sürmektedir. Örneklemek gerekirse, Tunus, Yemen, Libya Mısır Fas değişim gerçekleşmiş ama yönetimler hala oturmuş olmayıp halkların iyimser bekleyişi sürmektedir.Mısır Tunus Bahreyn bu bekleyişleri açıklayan yirmi iki ülkeden sadece üçüdür. Bunların yanı sıra halk hareketleri Suriye’de iç savaşa dönüşmüştür.Sorun halk hareketi siyasallaşmış farklı kimlik kazanmıştır.

Bu coğrafyadaki ülkeler Müslüman olup(mezhep ayrılıkları mevcut) siyasi yapılanmaları çok farklıdır. Bu coğrafyadaki ülkelerde siyasi yapılanma Anayasal monarşi, parlamenter sistem olup kralların geniş yetkileri vardır.Örneğin parlamentoyu feshetme kralın yetkilerinden sadece biridir Bazı ülkelerde sağlık hizmetleri, eğitim ücretsiz olup evlenenlere ev almak isteyenlere sistem yardım etmekte olup halklar vergi ödemiyor.Bir çeşit sosyal devlet anlayışı egemen hepsinde değil ama büyük bir kısmında var.Örneğin, Suudi Arabistan bu konuda başarılı.Siyasi yönetimlerin iktidarda kalış süreleri 30 -40 yıl ve hatta daha da uzun.Ve daha da önemlisi yönetim kadroları adilane değil. Ve despot baskıcı yönetim iktidarların ortak özelliğidir.
Arap Baharındaki halk hareketlerinin, protestoların nedenleri sıralarsak:

1. Siyasi yozlaşma
2.Usulsüzlük
3. İfade özgürlüğü,
4. Gıda Enflasyonu,
5. İşsizlik,
6.Kötü sosyal koşullar.

Bu coğrafyada halk direnişleri bölge ülkelerin hemen hepsinde olmamakla beraber başta Tunus Mısır Irak Libya olmak üzere mevcut iktidarların devrilmesine yeni yönetimlerin oluşumuna imkan verdi. Siyasi yapılanmanın demokratik olduğu, seçimlerin ülkenin içsel dinamikleri çerçevesinde şekillendiği ve yeni yönetimler oluştuğu ve/veya oluşmakta olduğu dışsal ajanlarca izlenmekle beraber içsel öğeler bunu doğrulamamaktadır. Çünkü aradan geçen 3-6 ay gibi kısa olarak atfedilecek bir zaman diliminin sonunda halkların direnişleri tepkileri hoşnutsuzlukları daha şiddetli bir biçimde tekrar başlamış veya başlamaktadır. Mısır’da Hüsnü Mübarek’in yerine Özgürlük ve Demokrasi Partisi lideri M.Mursi iktidara geldi.Ve daha sonra hükumet Sayın Sisi Askeri Darbe ile sivil yönetime el koydu. Benzer biçimde Tunus’da yapılan seçimler sonucu iktidara gelen yönetimin muhalif lider Şükrü Bilayd ile Muhammed Brahmi suikast ile öldürülmesi sistemin bir türlü oturmadığı anlamına gelmektedir. Keza benzer hareketlilik Irak,Bahreyn ve diğer bölge ülkelerinde yaşanmaktadır.

Bölgede 2011 yılında Tunus’ta başlayan halk direnişleri 2013 yarısında olunmasına rağmen şiddeti ve yaygınlığı giderek artan bir devamlılık içinde olup sonlanacak gibi gözükmediği gibi bütün coğrafyayı etkisi altına almıştır. Bölge dengesizlik içinde denge durumunda varlığını sürdürmektedir. Tunus’ta Muhammed’in kendini yakması başta Tunus’un ve bölgenin kırılma noktası olmuştur. Bunun yanı sıra iktidara gelen yeni yönetimler sistem değişikliğinden ziyade eskinin devamı olmaları yanı sıra halkların ekonomik iyileşme beklentilerinin gerçekleşmemesi sonucu basit halk hareketleri yerini iç savaşlara bırakacak duruma gelmiştir. Başlangıçta sadece Suriye için bunu söylerken artık Suriye’yi Mısır izlemektedir. Bu durumun sonlanmayacağı, diğer bölge ülkelerinde bu harekete katılacağı öngörüsü bölge dışında korkuyla izlenmektedir..

Bölgedeki halk direnişlerinin içeriğine bakılarak hareketin devrim olmadığı söylenebilir. Neden halkların direnişi devrim niteliğinde değildir? Halk hareketleri ülkelerin içsel dinamikleriyle başlamasına rağmen dışsal desteklerle ivmelenmekte ve şekillenmekte ve hatta şekillendirilmektedir. Gerek AB gerek ABD gerekse Türkiye gibi ülkelerin hem askeri araç ve gereç de desteği hem de sözel müdahalesi direnişin içsel dinamiklerinin bozulmasına ve bir taraf aleyhine ya da lehine direnişler yönetildiğinden devrimsel özelliği yok olmaktadır ve bu duruma bölge halkları tepki vermektedir.Ve hatta devrimimizi batı çaldı diye sitem etmektedirler. İktidar değişikliliklerine rağmen, yapılmak istenenler gerçekleşemediğinden direnişler tekrar tekrar başlamaktadır. Mısır’ın Tunus’un Irak’ın durulamaması analizi doğrulamaktadır.

Mevcut yönetim biçimlerinin iktidarda 30 yıl gibi yıllarca kalmaları ve bu yönetimlerin gidip yerine demokratik seçimle gelen yönetimlere de tepkiler aradan bir yıl gibi kısa sürede direnişlerin tekrara başlamaktadır. Halklar yeni gelen iktidarlardan da memnun olmadığı gibi tepkileri daha şiddetli olmaktadır. Buradaki sorun halklar daha demokratik bir yönetim beklerken değişimin rejimde değil yönetenlerde olduğunu görmesi ve her yeni gelen yönetimlerin sistemin devamlılığını sürdürmesi halkları daha çok kızdırmaktadır.

Akla gelen ilk soru: Halklar ne istemektedir? Nasıl bir sisten içinde yaşamlarını sürdürmek istemektedir? Burada anahtar durum halkların ortak özelliğinin Müslüman toplum olması ve siyasi yapılanmanın İslami karakterde olmasıdır.Ve Batı anlamda demokratikleşmeden ziyada şeriat hukukunun yaşanılan yüzyılın koşullarına göre yumuşatılmış, uygun düzenlenmeleri talep etmektedirler.Ve bu yeniden yapılanmada dinsel farklılıkları olan grupların sistemde eşit, adilane biçimde yer alması gerekmektedir.Ancak yapılan iktidar değişikliklerinde bunun olmadığı görülmektedir.

Mezhepsel farklılıklar bölgenin karakteristiği olup iktidarın azınlıklardan oluşması çoğunluğun yönetimde yer almaması halk direnişlerin temel nedenlerinden biridir. Buna ekonomik sorunlarda eşlik edince direnişler kaçınılmaz olarak gerçekleşmektedir. Mısır,Tunus bu duruma örnek olarak verilecek ülkelerdir.

Tekrar edersek,siyasi yapılanma halkların isyanının temel kaynağı ve doğuş nedenidir.Ve bu coğrafyada yer alan 20 yakın ülkenin siyasi yönetimin yapılanmasında Müslümanlık önemli bir olgudur.Bölgede Müslümanların yanı sıra Hristiyanlar bulunmaktadır.Ve Sünni, Şii, Alevi gibi mezheplerin siyasi yapılanmada büyük etkisi vardır. Parlamentoda görev alan parlamenterlerin mezhepsel durumlarının ön planda olması önemli bir özellik olup sayısal anlamda eşitliğin sağlanamamasına ve huzursuzluklara temel teşkil etmektedir.

Bu coğrafyadaki siyasi yapılanma özgürlük, bağımsızlık, laiklik batı toplumlarının algıladığı anlamda değil. Örneğin Arap Baharı oluşumu içinde yer alan kadınlar, kadın haklarından bahsetmiyorlar, batı anlamda yasal düzenlemeler yerine şeriat hukuku niteliğindeki düzenlemelerden bahsediyorlar. Örneğin Mısırın siyasi yapılanmasında hükumet ve parlamentoda yer alan Müslüman Kardeşler liderinin kız kardeşi olan bir hanımefendi şunları söylemektedir: “.. hırsızlık yapan Fransız yasalarına göre cezalandırıldığında 6-9 ay sonra hapisten çıkıyor ve gene hırsızlık yapıyor. Bu kişi bizim yasalara göre cezalandırıldığında bir daha hırsızlık yapmayacak”(meali eli kesilecek)demektedir. Benzer biçimde Türkiye başbakanı Sayın Tayip Erdoğan’ın Tahrir Meydanında yaptığı laiklik konuşmasından gruplar rahatsız olmuşlar ve buna tepkilerini dile getirmişlerdir. Ve hatta devrimimizi elimizden aldınız dercesine sitem etmekte bazen bu sitemler gösteriye dönüşebilmektedir. Kısaca siyasi oluşum ve yapılanmada dinsel, daha açıkça ifade edilirse, mezhepsel ögeler temel teşkil etmektedir.

Genel olarak ifade edersek, Arap Baharındaki ayaklanmaların, halk isyanlarının içsel dinamikleri Müslüman toplumlara özgü karakteristiktedir. Bu ülkelerin tarihsel gelişimine baktığımızda bu toplumların yönetim biçiminin tek adam, baskıcı yönetim ve şeriat hukukunun var olduğudur. Ve bu durum günümüzde de devam etmektedir. Halk hareketlerine Arap Baharı denilse de özünde bu hareketin bahar olup olmadığı sorgulanır.Diğer bir deyişle siyasal yapılanmada Müslümanlık temel rol oynamaktadır. Yönetimde rol alanlar arasındaki mezhepsel ayrımcılık huzursuzlukların temel kaynağıdır. Bu siyasi yapılanmaya işsizlik, gıda maddelerinin fiyat artışı, yoksulluk vs eşlik edince halk hareketleri bahara dönüşemediği gibi ülke isyanları niteliğine bürünmek üzeri olup Suriye’nin durumu bunu açıklar niteliktedir.

Bölgedeki halk direnişlerin, Arap Baharının,iç savaşa dönüşmemesi diğer bir deyişle Prag Baharı niteliği kazanabilmesi için gerekli koşullar dört başlık altında özetlenebilir:.

1.İktidar değişimi beraberinde rejim değişikliğini de içermeli,
2.Gerek ülke gerekse bölge içinde dinsel farklılıkların siyası yapılanmadaki dağılımında eşitlik sağlanmalıdır. Azınlıkların yönetimde olduğu bir siyasi yapılanma halkların kabul edebilecekleri sınırın dışındadır.Tam tersi gerçekleşmelidir.
3.Siyasi yapılanmanın demokratik seçimle gerçekleşmesi halk direnişine savunma olarak sunulması bölge ülkelerin en büyük açmazıdır. Çoğulcu demokrasilerin varlığını sürdürebilmesi için oy çokluluğu gerekli koşuldur ama yeterli değildir.Yeterlilik özgürlük ve eşitliğin halklar arasında sağlanması ile gerçekleşir. İktidara çoğunluğun oyları ile gelmek söz konusu yönetimin demokratik olduğu olacağı anlamında değildir. Çoğulcu demokraside siyasi yapılanma içinde özgürlük ve eşitlik birlikte olmalı ve halkların yönetimde yer alması gerekmektedir. Sadece oy çokluğu ile iktidarda olmak halkları şartsız koşulsuz yönetmek anlamına gelmez. Özgürlük ve eşitlik sağlanmalıdır. Özgürlük kendi içinde alt başlıklara ayrılır. Bunun çok iyi anlamlandırılması anlatılması ve de algılanması gerekmektedir.
4.Nihai aşamada siyasi yapılanmanın başarısı ekonomik gelişmişliğin ulusal gelirin halklar arasında farklılık yaratmayacak şekilde dağılımı ve istihdam olanaklarının sağlanması ile olasıdır. Bölge kaynakları azınlıkların elinde olmamalı ekonomik anlamda refah sağlanmalıdır.Daha da önemlisi ekonomik ilerleme el yordamıyla değil plan program dahilinde siyasi erkin bunu halka anlatması açıklaması gereklidir.Bölgenin ülke kaynakları halklar yararına kullanılacak şekilde yapılanması gerekmektedir.Aksi takdirde ekonomik gelişimin sağlanamadığı toplumlarda direnişleri kalıcı olarak durdurmak zordur.Karnını doyurma kaygısı yaşayan halklar her türlü şiddete açık toplumlardır.Bunun giderilmesi gerekmektedir.
Unutulmaması gereken bu sancılı dönemin uzun soluklu olduğu halklara anlatılmalıdır. Şeffaflık temel prensip olmalıdır.Zira bölge halkının ne yaşam biçimlerinde ne kadının toplumdaki rolünde ne de sosyal yapılanmada farklılık talep etmediği gibi İslami karakteristiğine dokunmadan, özgürlük ve refah talep etmektedirler. Aksi takdirde siyasi erkin, baskıcı çoğulcu demokrasi algılanması ile sorunlar çözülmeyeceği gibi bölge ulusları kendilerini bir iç savaşın içinde bulmaları kaçınılmaz olacaktır ve öyle olmaktadır.Ve bu durumun kalıcı olmaması ve kronikleşmemesi gerekmektedir.