Yazılarım · 15 Eylül 2013

“Tarımsal gıda arzı ve güvenliği gerisindeki kırılganlıklar “

Havva TUNÇ 15.09.2013

Tarım sektörü, ülke nüfusunun gıda maddeleri ihtiyacını karşılaması, sanayi sektörüne ham madde sağlaması, sanayi ürünlerine talep yaratması, ihracata söz konusu tarımsal ürünlerin yüksek katma değeriyle ulusal gelir ve dış satıma katkısıyla ulusal ekonomi için büyük bir önemi olmasına rağmen tarımdan beklenen bu etkilerin elde edilmesi o kadar kolay olmamaktadır. Amerika ve Avrupa Birliği* bu konuda oldukça başarılı iken Türkiye kendi kendine yetebilen dünyanın yedi ülkesinden birisi olmasına rağmen izlenen ve /veya izlenmekte olan tarım politikalarında kırmızı çizgilere gereken önemin verilemediğinden temel tarım ürünlerinde hala ithalatçı ülke konumundadır.

Tarımsal ürün arzında yaşanan üretim artışı, 2013 hasat dönemi ayçiçeği üretiminde olduğu gibi, üretim birim maliyeti artmasına rağmen birim fiyatının düşmesine yol açmaktadır. Buna karşılık fındık üretiminde olduğu gibi, ürün arzında yaşanan daralma birim fiyatının artmasına neden olmaktadır.Ve diğer taraftan vergisiz ithalatın (sıfır vergi politikası) söz konusu olduğu, pamuk gibi tarım ürünlerinde, üretim daralması ve dışa bağımlılık oluşmaktadır. Örneklerden de anlaşılacağı üzere Türk tarım sektöründe bir kaos bir istikrasızlık söz konusu olup her hasat döneminde bunlar yaşanmaktadır.

Tarımda dengenin dengesizlik koşullarında gerçekleşmesi, istikrarsızlığın sıradanlaşması pamuktan fındığa fındıktan ayçiçeğine, pirince ve patatese kadar tarım ürünlerinin hemen hemen hepsinde yaşanan fiyat artışı ve/veya düşüşü sonucunda sırasıyla ya üretim azlığı veya fazlalığı ya da ithalat bağımlılığı yaşanmakta olup tarımsal üretimde ve fiyatta istikrar elde edilememektedir. Ve istikrarın elde edilebilmesi için yapılması gerekenlerin yapılamaması izlenen veya izlenmekte olan eksik tarım politikalarının sonucudur. Türk tarımında yaşanmakta olan ürün arzındaki istikrarsızlık hem tarım sektörünün hem de Türk tarımının yapısal özelliklerinden kaynaklanmaktadır.Ve oluşturulmakta olan politikalarda tarımın yapısal özellikleri göz ardı edilmektedir.“Tarımsal gıda arzı ve güvenliği gerisindeki kırılganlıklar” konulu bu çalışmada kırılganlıklar bağlamında tarım sektörü ve Türk tarımının sorunları belirtilerek politikalar bağlamında yapılması gerekenler açıklanarak çözümler önerildi.

Tarım Sektörü Yapısı

Tarımsal ürün talebinde ortaya çıkan değişime, arzın cevabı gecikmeli olmaktadır. Cari dönemdeki tarımsal ürün arzı bir önceki dönem tarımsal ürün talebinin ve tarımsal fiyatların fonksiyonudur. Diğer bir deyişle kısa dönemde tarımsal ürün arzı düşük bir esneklik göstermektedir. Düşük arz esnekliği talepteki artışa üretimin cevap verebilme kabiliyetinin yetersizliğinin ifadesidir. Kısa dönemde tarımda hem üretimin talebe cevabının anlık olmayıp gecikmeli olması, cevabın bir dönem sonra alınması, hem de arz esnekliğinin düşüklüğü tarımda olan biteni açıklamaktadır.

Tarımda sanayinin aksine “azalan verim yasası geçerlidir.Üretim sürecinin ilerleyen aşamalarında üretimde kullanılan faktörlerden bir tanesi değişken diğerleri sabit tutulursa üretimde azalış ortaya çıkar ve bu durum “azalan verim yasası “ olarak adlandırılır ve tarım sektöründe geçerliliği kanıtlanmıştır. Çünkü sabit faktör başına düşen değişken faktör miktarındaki artış verimlilik azalışına neden olur. Bu durum tarım sektöründe yoğun sermaye kullanımını önlemektedir. Diğer bir deyişle, sektörde sermaye-yoğun teknolojilerin kullanımı sınırlı olmaktadır.Diğer taraftan sermaye kullanımı yoğun olsa bile bunun ismi ya genetiği değiştirilmiş üretim ya da başka bir şey olduğundan insan sağlığı için talep edilip edilmeyeceği tartışmaların odak noktasını oluşturmaktadır. Aslında tarımsal üretimin hem ürün arzının garanti edilmesi hem de ürün arzının güvenliğinin sağlanması çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Ne yazık ki bu aşamaya gelinememektedir.

Tarımsal ürünler alıcı ve satıcının serbestçe hareket ettiği, hiçbir kısıtlanma, müdahale ve sınırlamanın olmadığı, piyasa içi dinamiklerinin egemen olduğu tam rekabet piyasasında satılmaktadır. Buna karşılık tarımsal girdiler ya eksik rekabet piyasa biçimi olan ya iki ya da üç satıcı ve birden fazla alıcının olduğu oligopol ya da tek satıcı, birden fazla alıcının olduğu monopol piyasasından satın alınmaktadır. Kısacası tarımsal işletmeler ürettikleri ürünleri “tam rekabete” yakın piyasalarda sattıkları halde, ihtiyaçları olan girdileri “oligopol” hatta bazı hallerde “monopol” piyasalardan sağlamakta olup tarımın neden sanayi sektöründen farklı olduğunun ifadesidir.Ve hangi ülke olursa olsun bu durumun tarımda yaratacağı olumsuzlukları giderici politikalar üretilmesini zorunlu kılmaktadır. Aksi takdirde katma değeri yüksek ürünlerin üretildiği tarım sektörünün ayakları üzerinde durması olası olmadığı gibi söz konusu ülke, dışa bağımlı hale gelmekte olup gelir ve kaynak kaybına uğraması kaçınılmaz olmaktadır.

Genellikle sanayi malının fiyatı, maliyetlerin itişi ile yukardan aşağıya bir baskı ile belirlenirken tarımsal malın fiyatı aşağıdan yukarıya doğru, tüketici piyasasından başlamak üzere perakendeci toptancı ve aracı kanalı ile tarım üreticisi için veri olarak oluşur.

Tarımsal ürün fiyatı oluşurken üreticilerin ve dolayısıyla maliyetlerin rolü genellikle kısıtlıdır.Çünkü, bir döneme ait herhangi bir ürünün fiyatı o dönemin maliyeti değil o ürünün toplam arzı belirler.

Tarıma “devlet müdahalesi” olmadığı takdirde, tarımsal ürün üreticileri piyasa koşullarına göre, gerek girdi satın alırken gerekse ürünlerini satarken, içinde bulunulan piyasa biçiminden dolayı iki yanlı sömürüye açıktırlar. Diğer bir deyişle üreticiler tarımsal girdileri eksik rekabet piyasalarından satın alırken, ürünlerini tam rekabet piyasalarında satışa sunmaktadırlar. Dolayısıyla koruma ve müdahale bir zorunluluktur. Aksi takdirde sektörde istikrarsızlık kronikleşir.

Türk Tarımında Durum ve Çözümler

Türk tarımında,ürün arzının doğrudan hava koşullarına bağlı olması ve üretim miktarı bir önceki yılın fiyatına göre oluşması yani cari dönemin ürün arzı bir önceki yılının fiyatının fonksiyonu olması nedeniyle tarımsal ürün arzında istikrarsızlık kaçınılmaz olmaktadır. Diğer bir deyişle, bir önceki dönem ürün birim fiyatı yüksek olan ve üreticisine para kazandıran tarımsal ürün bir sonraki dönem çiftçi için cazip ürün olmakta ve ekilebilir topraklarda söz konusu (x) ürünün ekilmesi ile beraber arz miktarı artmaktadır. Verimlilik artışı ile değil ekilebilir alan hacmindeki artışa paralel ortaya çıkan üretim artışı ve malı üreten çiftçinin kurumsal kimliğinin olmaması, ürün birim fiyatının düşmesine yol açmaktadır. Ürün birim girdi maliyetlerindeki artışa rağmen birim fiyatın düşmesi çiftçinin zarar uğramasına yol açmaktadır.Buna birde bu ürünün geçmişteki uygulamalardan kaynaklanan ithal izninin varlığı eklenirse, kayıplar daha da artmaktadır.

Türk tarım sektöründe ürün arzında istikrar sağlanmadıkça fiyatlarda aşağı ve yukarı yönlü hareketler sıklıkla yaşanacak olup bunun Türk tarım üreticisi üzerinde gelir kayıpları olarak yaşanırken pazar istikrarı sağlanamayacak ve sonuçta tarımdan kopuş başlayacaktır, buda beraberinde tarımsal ürün üreticiliğinden satın alıcılığına gidiş ve işsizlik olarak karşımıza çıkacaktır ve çıkmaktadır.

Sektörün sağlıklı işleyebilmesi için çözüm önerileri 3 başlık altında toplanabilir:
1.Türk tarımında her bir tarımsal üründe, hayvancılık dahil, üretim planlaması yapılmalıdır. Ve olması gereken arz fazlası tespit edilmeli ve daha fazla olması olası arz fazlasını elimine edecek yapısal ve sosyal politikalar oluşturularak uygulamasına acilen geçilmelidir.
2.Tarımsal ürün fiyatlarında taban ve tavan fiyat belirlenerek üreticinin kurumsallaşmasına eğitim ve finansman desteği verilmelidir.
3. Tohumluk, gübre, enerji gibi temel tarımsal girdilerde maliyet artışlarını minimize edecek destek verilmeli ve rekabet avantajını yitirmeyecek şekilde iç pazar dış dünyanın rekabetine terk edilmemelidir. Sonuç olarak, taze sebze ve meyve dahil tarım ürünlerinin tamamında, tarım ürünlerinin dış dünyayla rekabet edilebilirliğini sağlayacak fiyat ve prim desteği verilerek ve de korunması sağlanarak iç piyasa dış dünyanın rekabetine açılmalıdır. Aksi takdirde her hasat sonunda ayçiçeğinde, pamukta, fındıkta, pirinçte ve patateste olduğu gibi benzer öykülerin yaşanması kaçınılmaz olup sektör hem gelir ve kaynak kaybına uğrar hem de dış dünyaya bağımlı hale gelir.

__________
*Amerika ve AB’de uygulanmakta olan tarım politikaları ve analizi başka bir yazının konusudur.