Yazılarım · 14 Ekim 2013

Amerika’nın Borç tavanı Sorunu Nasıl Okunmalı?

Havva TUNÇ 11.10.2013

Borç tavanı, bütçenin harcama (gider) kaleminin üst sınırı olup ilgili dönemin olası gelir-gider dengesini oluşturmada önemli ve gereklidir. ABD cari dönem bütçesinin harcama kalemi üst seviyesi (borç tavanı) bir önceki dönemin nominal Gayri Safi Milli Hasılası (GSMH) esas alınarak tespit edilmektedir. Diğer bir deyişle, ABD ekonomisinin 2013 yılı borç tavanı, 2012 yılının nominal GSMH’sine (16.7 trilyon Dolar) göre belirlenmektedir. İlgili dönemin bütçe tasarısı senatodan geçemediğinden ve borç tavanı belirlenemediğinden, kamuda bazı faaliyetler geçici olarak durdurulmuştur. ABD iktidarı 17 Ekim 2013’e kadar borç tavanı sorununun üstesinden gelemezse durum biraz daha karışık bir hal alacaktır. Ancak bu karışıklığı ABD ekonomisinin temerrüte düşeceği olarak algılanmamalıdır. Amerikan Doları uluslararası ödeme ve rezerv aracı olması yanı sıra uluslararası piyasalarda mal ve hizmetlerin değer ve fiyatlarının belirlenmesinde kullanılmaktadır. Dolayısıyla, Amerikan Dolarını basma (money print) yetkisine sahip olan bir ülkenin (ABD’nin) temerrüte düşmesi olası değildir. Ayrıca ertelenen ve/veya ertelenecek olan harcama ve ödemeler gecikmeli de olsa yapılacaktır.Ve bu geciken ödemelerin teminatı Amerika Birleşik Devletleridir. Amerika’nın Borç Tavanı Sorunu Nasıl Okunmalı başlıklı bu çalışmada Amerikan dolarına atfedilen önem ve değerin nasıl gerçekleştiği anlatılarak sorunun nasıl algılanması gerektiği analiz edilmektedir

1–22 Temmuz 1944 tarihleri arasında, ABD’nin New Hampshire eyaletinin Bretton Woods kasabasında, 44 ülkenin delegasyonları ve Danimarka’nın temsilcisiyle bir konferans yapılmıştır. Konferans sonucunda yapılan anlaşmaya anlaşmanın yapıldığı kasabanın adı verilerek Bretton Woods Anlaşması doğmuştur. 27 Aralık 1945’te 29 ülke, 31 Aralık 1945’e kadar 6 ülkenin da katılımıyla anlaşmaya imza atan ülke sayısı 35’e ulaşmıştır ve 1 Mart 1947 yılında uygulamaya başlandığında 44 olan üye ülke sayısı 186’yı bulmuştur.

Bretton Woods Anlaşmasıyla uluslararası para sisteminin temel ilkeleri ve işleyişi belirlenerek Uluslararası Para Fonu (IMF) kurulmuştur. Bretton Woods Sistemi ile altından, altına çevrilebilir tek para olan Amerikan Doları ayrıcalıklı bir konuma yerleşmiştir. Öte yandan ABD ekonomisinin karşı karşıya gelebileceği riskleri ve sorumlukları üstlenmesinin avantajları olduğu kadar dezavantajları da yadsınamazdı. Diğer bir deyişle, Amerikan Dolarının üstlendiği uluslararası rezerv ve ödeme aracı olma özelliği ve bunun tüm ülkelerce kabul edilmesi ile beraber, ABD’nin uluslararası arenada gerek siyasi gerek ekonomik gerekse stratejik gücünün kat be kat artmasına yol açtı ve bu güç, yıllar itibarıyla giderek diğer ülkelerce ulaşılamaz bir noktaya ulaştı.

Amerikan Dolarının üstlendiği bu rol Amerikan iktisat politikalarının uluslararası arenada finansmanına imkân sağladı. Diğer taraftan gerek çekme haklarının sınırlı oluşu, gerek altın üretiminin yavaş artması ve her yıl üretilen altının sanayide kullanılması ve iddihara gitmesi nedeniyle her iki öğe artan dünya ticareti karşısında yetersiz kalmıştır. Dünya ticaret hacmindeki genişlemeye rağmen uluslararası likidite arzında ortaya çıkan yetersizlik Amerikan Dolarıyla kapatılmıştır.

II.Dünya Savaşı Sonrasında yaratılan Bretton Woods sistemiyle “Key Money’nin” Amerikan Doları olmasıyla, uluslararası likidite arzı dolar arzına bu da Amerika’nın ödemeler bilançosuna bağlandı (Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Tunç, Para ve Finans ).Uluslararası likidite arzının artması ABD’nin dış açıklar vermesini zorunlu kılmıştır. Bunun yanı sıra, artan para talebini karşılamak için piyasaya sunulacak dolar arzının karşılığı olan altın miktarı yeterli değildi. Uluslararası para piyasalarındaki artan dolar talebi nedeniyle ABD’den dolar çıkışları hızla artmıştır. ABD’den dolar çıkışı zaten var olan ABD ödemeler dengesi açıklarının daha da artmasına neden olmuştur.

II. Dünya Savaşı sonrasında doların üstlendiği rol ile beraber Batı Avrupa devletlerindeki ekonomik gelişme, ABD’nin pazar payının gelişen Avrupa devletlerince paylaşımına, ABD’nin ihracat daralması da eklenince ABD’nin cari işlemler dengesindeki açıkları daha da artmıştır.

Uluslararası likidite arzının Amerika’nın ödemeler dengesi açıklarına dayandırılması uluslararası para sisteminin en zayıf noktalarından biridir. Çünkü likidite arzı artışları uluslararası denetimden uzak kalıyor ve ABD’nin ödeme açıklarının devamlılığı dolara olan güveni sarsıyordu. Fakat dolara olan güvenin sarsılması dolara olan talebi azalmasına yol açmamıştır. Tam tersine söz konusu olan dönemlerde dolara olan talep giderek artmış ve artmaktadır. Nedeni, ödeme ve rezerv aracı rolünü üstlenecek, dolar yerine geçecek, bir paranın olmamasıdır.

1944’de kurulan uluslararası para sistemi ile doların ödeme aracı ve rezerv aracı olarak tüm ülkelerce kabul edilmesi, ABD’nin ödemeler bilançosundaki açığın altın ya da başka bir dövize başvurmaksızın kendi parasıyla finanse etmesine imkânı vermekteydi.

ABD’nin sürekli olan açıkları dolar bolluğu yarattı ve sistem giderek değişmeye başladı ve 1970’de Nixon döneminde doların altın karşılığı kaldırıldı ve artık piyasada bulunan dolarların değeri içerdiği altın değil ABD ekonomisi belirlemekteydi ve halen belirlemektedir. Uluslararası para sisteminin konumu böyle iken finansal piyasalarda yaşanan ve /veya yaşanmakta olan finansal krizleri açıklamak daha kolay olmaktadır. Diğer bir deyişle, mevcut para sistemi içinde ortaya çıkan finansal krizleri, doğuş nedenleri ve içerikleri itibarıyla değerlendirildiğinde bütün bunların sistemin yanlış kurgulanmasından doğduğudur.

Daha açıkça ifade edilirse, dünya ticaret hacmini artırmasına, küresel ekonominin büyümesine imkan sağlayan ABD ekonomisine yön veren politikacılar-iktisatçılar Amerikan Dolarına verilen bu rol (üstlendiği görev) ile ABD ekonomisi kendini bir çıkmazın içinde buldu.Dünya ekonomisi büyüdükçe, ABD ekonomisi aynı hızda büyümezse başına geleceklerden haberi elbette vardı. Ancak bu düzeye varacağı hesap edilmemişti. Nixon döneminde Doların Altın karşılığını kaldırarak bu durumdan kurtulunacağı, ekonominin rahatlayacağı varsayıldı. Ancak doların altın karşılığının kaldırılmasına rağmen uluslararası piyasalarda dolara olan talep azalmadığı gibi arttı. Üretim gücündeki ana motor olan Amerika’nın bu rolü doksanlı yıllardan itibaren azaldı, azaldıkça başka ekonomiler büyüdü. Dünya ekonomisi büyüme trendi içine girerken finansör rolünün değişmemiş olması Amerika’daki cari açığa, cari açığın da borç tavanının yükseltilerek finanse edilmesine yol açtı. Kısacası, Dünya ekonomisinin gelişimiyle beraber artan dolar talebi ve aynı hızda gelişim- büyüme gösteremeyen ABD ekonomisi, ekonomileri finanse etti ve yapmaya da devam etmektedir.

Artan dolar talepleri karşısında artan dolar arzı Amerikalıların refah seviyesini yükselti. Diğer bir deyişle artan harcamaların finansmanı, borç artışının GSMH içindeki payı belirlenen yüzdeyi geçince ki geçmemesi mümkün değildi ve bu borç tavanı sorunu yaşanmaya başlandı. Ve borç tavanı yükseltildi.

En son olarak 2007 Temmuz’unda kendini hissettiren şiddeti giderek artan “Sistemik Finans Krizi” ve dünya piyasalarında yaşanan gelişme, piyasalardaki finansal araçların zenginliği, piyasaların bütünleşmesi ve derinleşmesi yanı sıra finansal piyasalarda daha fazla kar elde etmek için sistem içindeki aktörleri kontrol ve denetlenecek mekanizmaları devre dışı bırakılmasıyla bugünlere gelindi.

Amerikan Dolarının geçmişteki konumu bugünde geçerliliği devam etmektedir ve/veya edecektir. Daha da önemlisi günümüzde bir de buna sanayide azalan karlar ve azalan karları karşılayacak ve hatta daha fazla kar elde teme imkânı sağlayacak yeni alanların yaratılmasına duyulan ihtiyaç finansal piyasalardaki gelişmeyi açıklamaktadır ve aynı zamanda Avrupa yaşanmakta olan borç krizi doların yerine ikame edilebilecek bir paranın(değerin) olamayacağı açıklar niteliktedir. Yaşanan ve /veya yaşanmakta olan finansal krizlerin üstesinden gelebilmek ancak ve ancak, sistemin denetleme ve kontrol mekanizmalarının işlemesini sağlayacak kurum ve kuruluşların mevcudiyeti ve bu kuruluşların denetimlerini ekonomiden sorumlu otoriteler tarafından gerçekleşmesini sağlayacak düzenlemelerin yapılması ile mümkün olacağıdır. Tek koşul finansal piyasalarda denetleme ve kontrol mekanizmaların sağlıklı işleyeceği varsayımı altında, sistem içerisinde yaşanan finansal krizlerden korkmak yerine sistemin revize edilebilmesini sağlayacak uyarılar olarak algılanmalıdır.

2013 sonlarında 5 yılı aşkın bir süredir yaşanmakta olan finansal kriz ve ekonomilerin içinde bulundukları durgunluk göz önüne alınınca bu sorun bitmeyip giderek artmaktadır. Sorunun üstesinden gelinebilmesi ancak ve ancak Amerikan Ekonomisine yön verenlerin ya Doların üstlendiği rolde yapacakları indirimlerle ya da Amerikan ekonomisinin göstereceği performans ile dünya ekonomisindeki üstlendiği lokomotif rolünü gerçekleştirecek büyüme oranını elde edilmesiyle olası olabilecektir. Aksi takdirde sorunun üstesinden gelmek olası olmadığı gibi daralan bir dünya ekonomisiyle karşılaşılacaktır.

Finansal piyasalarda ortaya çıkan krizlerin ve ekonomilerin daralmasının önlenmesinde dünya ekonomisinin lokomotifi olan bir ekonominin parası yani Amerikan dolarının etkisi önemlidir. Ancak Dünya ekonomisinin içinde bulunduğu sorunun(likidite ihtiyacının karşılanması) çözümünde ana aktör olan Amerika ve ulusal parasının o ülke maliyesi üzerindeki yükü şimdiki deyimiyle borç tavanı aslında sadece ABD ekonomisinin bir sorunu olmayıp dünya ekonomilerin bir sorunudur.

Amerikan ekonomisinin içinde bulunduğu bu borç tavanı sorununun üstesinde gelebilmek ona atfedilen yükün hafifletilmesiyle olası olabilecektir. Görülen o dur ki mevcut koşullarda, olası değildir. Çözüm gene ABD ekonomisi ve politika yapıcılarına kalmıştır. İlk aşamada, yapılması gereken kısa dönemde borç tavanı sorunu krize dönüşmeden sistemin tıkanmasını önlemek için yükseltmek, ikinci aşamada ise doların uluslararası arenada üstlendiği yükü ve sorumluluğunu hafifletecek ya da sorumluluğun paylaşılmasını sağlayacak iktisat ve maliye politikaları yaratmak ile olasıdır.