Havva TUNÇ
Yirmi sekiz üyeli Avrupa Topluluğu’nun çoklu karmaşık yapısı ve bu yapının işleyişini düzenleyen organlar, topluluk amaçlarının gerçekleşmesi için çoklu yetkilerle donatılmıştır. Avrupa Birliğinin artan üye sayısı ve yaşanılan ekonomik finansal krizler üye ülkelerin hemen hemen hepsinde olmasa da büyük bir kısmında yabancı düşmanlığı,dinsel ayrımcılık, İslam karşıtı, Antisemitizt eğilim ve söylemler taraf bulmuştur.Avrupa Topluluğu içindeki bu değişim ve tepkinin etkileri 2014 Avrupa Parlamentosu(AP) seçim sonuçlarında görüldü.
22 Mayıs 2014’de sekizincisi yapılan Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarının üye ve üye olmayan ülkeler üzerindeki etkisini anlamak ve anlamlandırmak Avrupa Birliğini(AB) okumak oldukça önemlidir. Ve bunun yanı sıra Avrupa Birliğine tam üye olmak için bekleyen Türkiye için AP sonuçlarının ne anlama geldiği de önemlidir.
Türkiye’nin AP seçim sonuçlarından nasıl etkileneceğini açıklamadan önce Avrupa Parlamentosunun AB organları içindeki yeri, önemi, fonksiyonları ve işleyişi incelendi. Ve sonra 2014 seçim sonuçlarının önceki yedi Avrupa Parlamentosu seçiminden neden ayrıştığı ve bu ayrışmanın nedenleri belirtilerek, bu durumun Türkiye’nin tam üyeliği sürecinde ne anlama geldiği açıklanarak çalışma sonlandırıldı.
Avrupa Parlamentosu, Avrupa Topluluğunu kuran Roma Anlaşmasının dördüncü maddesiyle oluşturulmuş olup her üye ülkenin parlamentosundan bağımsız, halkların doğrudan oylarıyla oluşan milletvekillerinden teşekkül etmektedir. AP seçimleri beş yılda bir yapılmakta olup ilk seçim 1979 yapılmıştır. Parlamento yasama sürecine katılmakla beraber topluluk ortak politikaları(tarım çevre gibi) ve katılım anlaşmaları gibi konularda Konseye karar, yönetmelik ve direktif çıkarmalarında danışman organ olarak görev yapmaktadır. Avrupa Parlamentosunda milletvekili sayısı AP kuruluş yıllarında 142 iken 2014’de 751’dir.
Avrupa Parlamentosu kalıcı veya geçici, genel veya özel nitelikte komitelerden oluşmakta olup bu komitelerin görev alanları parlamento tarafından belirlenmektedir. Yani, komiteler genel oturumlarda parlamentonun kabul edeceği kararları hazırlamaktadır. Komisyon teklifleri üzerine Konseyin almış olduğu kararlar, ilgili komiteler tarafından incelenip, parlamentoya rapor edilmektedir.
Parlamento kendi üyeleri arasından bir başkan ve on iki başkan yardımcısı seçer. Bu üyeler “Parlamento Başkanlık Divanını” oluştururlar. Başkanlık Divanı, oturum takvimini ve parlamento bütçesini belirler. Gerektiğinde komisyon kararlarını veto etme yetkisine sahiptir. Keza, bütçe üzerinde de önemli yetkiye sahiptir. AP seçimleri beş yılda bir yapılmakta olup ilk AP seçimi 1979’da yapılmış olup 2014 seçimleri parlamento seçimlerinin sekizincisidir. Ve Avrupa Birliği tarihinde ilk defa muhafazakar sağ Avrupa Parlamentosunda ezici çoğunluk elde etmiş olup ilk defa grup kurma girişiminde bulunmuş ancak başarısız olunmuştur. Bu durum oldukça önemli olup hem içerik hem de yapılanma anlamında tarihi nitelik taşımaktadır.
Avrupa Parlamentosunun karmaşık ve hantal işleyişi nedeniyle büyük gruplar arasında ittifak, dayanışma ve dengenin sağlanması o kadar kolay olmamakla beraber bu durum olumsuz olarak değerlendirilmemelidir. Tam tersine bu seçim sonrasında Avrupa Bilirliğinin güçlenerek çıktığı bile söylenir. Zira 2014 seçim sonuçları, Avrupa Parlamentosunda gerek grup kurma gerek partiler arası işbirliğinin sağlanmasının kolay olmadığı ve sistemin işleyişinin ve de mevcut durumun önemi ve ciddiyeti bir kez daha belirlenmiş oldu.
Avrupa Parlamentosunda ezici çoğunluk merkez sağ ve solun elindedir.En büyük grup geçmişte olduğu gibi bugünde Hristiyan Demokrat ve Muhafazakarlardan oluşan Avrupa Halk Partisi(EPP)dir. Avrupa Birliği 388 milyon seçmeniyle Hindistan’dan sonra dünyanın en geniş tabanlı seçmenine sahiptir ve AB halkları tarafından Avrupa Parlamentosu anlam ve önemi henüz anlaşılmamış ve bilinmemektedir.Aslında Avrupa Parlamentosu hem ortak politikaların belirlenmesinde hem de bütçenin oluşmasında etkili ve yetkilidir.
Bugüne kadar Avrupa Parlamentosunda grup kuramayan aşırı muhafazakar ve sağ partiler 2014 AP seçimi sonrasında oylarında elde ettikleri artışla grup kurabilme şansını elde etmiş olmaları önemli bir gelişmedir. Avrupa Parlamentosunda yabancı düşmanlığı, AB karşıtı ulusalcılar ve sol partiler olmak üzere üç grup ve bunun yanı sıra yedi farklı siyasi parti bulunmaktadır. Bu siyasi partiler içinde en fazla milletvekili çıkaran Avrupa Halk Partisi(EPP), Avrupa’daki Hristiyan Demokrat ve Muhafazakar Partilerden oluşmakta olup 211 milletvekili ile en fazla sandalyeye sahiptir. EPP’yi sırasıyla Muhafazakar Reformcular(AECR), Avrupa Sosyal Demokratlar, Avrupa Liberal Demokratlar, Yeşiller, Irkçı Milliyetçiler ve Demokrat Sol Parti izlemektedir.
Bir siyasi partinin Avrupa Parlamentosunda grup kurabilmesi için üye devletlerin dörtte biri ve seçilen yirmi beş üyenin(milletvekilinin) bir araya gelme koşulunun sağlanması gerekli ama yeterli değildir.Diğer bir deyişle grubun oluşmasında yeterli sayının sağlanması ve grup oluşturacak partilerin içerik açısından ortak veya benzer hedeflerin olması veya en azında uzlaşmış olmaları gereklidir. Aksi takdirde sayısal çoğunluk elde edilse bile grup kurmaları olası değildir.
2014 AP seçimlerinde ,751 parlamenter(üye) seçimi için, 28 üye ülkedeki 388 milyon seçmenin % 43’ü oy kullanmıştır. Ve bu seçim sonucuna göre muhafazakar sağ partilerin oyları ortalama % 35 artmıştır. Buna karşılık, Avrupa Halk Partisinin(EPP) oyları %28.5 azalarak 274 olan milletvekili sayısı 211’e, 196 milletvekili olan sosyalistlerin milletvekili sayısı da 189’a inmiştir. Ancak,muhafazakar ve sağ eğilimli parlamenter sayısı artmış ama dörtte bir ve yirmi beş milletvekili koşulu sağlanamadığından söz konusu partiler kendi aralarında grup kuramamışlardır.Yani 2014 AP seçim sonuçlarına göre grup ve parti sayısında bir değişiklik olmamış ve mevcut yapı korunmuştur.Diğer bir deyişle, muhafazakar sağın çıkardığı milletvekili sayısı % 35 artışa rağmen parlamentoda grup kuracak çoğunluk ve taban elde edemediklerinden mevcut yapı değişmemiş olup sadece parlamenter sayısının partiler arasında dağılımı değişmiştir.
2007 küresel sistemik finans krizin 2011’de Avrupa Birliği’ni etkisi altına almasıyla AB ülkelerinin artan borçları, artan işsizlik ve ekonomik daralma Avrupalıları gelecek endişesi içine sokarak neo-liberal politikalara olan tepkileri sağ muhafazakar partilerin oyları artırmıştır. Diğer taraftan, Avrupa Birliğini bir finansal krizin yıkacağı algısının yaratılması Avrupa karşıtı ve şüphecilerin söylemleri olmasına rağmen iktisadi krizin yarattığı risk ve belirsizlik ortamı bu söylemleri doğrulmasına rağmen bu durumun geçici olduğudur. Zira AB ülkelerin tarihsel süreçte konumları özellikle İtalya(B.Mussolini), İspanya(F.Franco), Almanya(A.Hitler), Yunanistan’ın(Askeri Cunta) gibi ülkelerin geçmişteki baskıcı despot yönetimlerinden duyulan rahatsızlık hem Avrupa halkların hem de ülke iktidarların hala hafızalarında olup durumun ciddiyetinin farkındadırlar. Ve 2014 Parlamento seçim sonuçlarında muhafazakar sağın oyundaki artışın finansal kriz nedeniyle geçici bir durum olduğudur.
Diğer taraftan Avrupa Birliğine tam üye olmak için bekleyen Türkiye için AP seçim sonuçlarının ne anlama geldiği ve Türkiye’nin AP seçimlerinde nerede durduğuna bakıldığında, iktidar ve muhalefet partilerinin duruşları cevap niteliğindedir. İktidar partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisi(AKP) ile muhalefet partileri olan Cumhuriyet Halk Partisi(CHP),Milliyetçi Halk Partisi(MHP), Barış ve Demokrasi Partisi(BDP), Halkların Demokratik Partisi(HDP) Avrupa Parlamentosuyla olan ilişkileri, siyasetçilerin( iktidarı ve muhalefetiyle) tam üyelik konusuna bakışını yansıtacağından anlamlıdır. .
İktidar partisi AKP 2005 yılından beri gözlemci olarak Avrupa Halk Partisinde(EPP) bulurken 8 Kasım 2013’de EPP ayrılıp Avrupa Muhafazakar ve Reformcular İttifakına(AECR) üye olmuştur. Aslında EPP ile AECR birbirinden çok farklı olmamakla beraber Avrupa Birliğinin yapılanmasında aralarında temel bir farklılık vardır. AECR, Avrupa Birliğinin geleceğinin ulus devlet yapısı korunarak bir yapılanma içinde olmasını isterken EPP uluslar üstü (supranational) bir yapılanma istemekte olup Avrupa Birliğinde tartışılmakta olan ve AB yapılanmasının şekillenmesinde temel bir konudur. Dolayısıyla AKP’nin EPP çıkıp AECR’ye girmesi iktidar partisi olarak izlemekte olunan ya da izlenmeyen tam üyelik politikasının AKP’nin çekincelerin bir ifadesidir. Diğer bir deyişle,İktidar partisinin Avrupa halkları Partisinden ayrılıp Avrupa muhafazakarlar ve Reformcular İttifakına geçmesi iktidarın ulus-devlet üstü bir kurum ve kuruluşun varlığının kabul edilemez bulduğunun bir ifadesi olarak ve keza mevcut otoriter politik yapılanmasının yansıması olarak algılamak, sanırım iktidarı (AKP) yorumlarken oldukça önemlidir.
Muhalefet partilerinin Avrupa Parlamentosundaki parti veya gruplarda temsilci ve/veya gözlemci bulundurmamaları muhalefet partilerin Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine ilgisiz ya da bilgisiz olarak yorumlanabileceği gibi tam tersi de geçerli olabilir. Ve bunun yanı sıra muhalefet partilerin bu konuda pek konuşmadıkları veya yapılan konuşmalar yeterli olmadığıdır.
AP seçim sonuçları açıklandığında AB’de değişim olabileceği, hatta AB’nin dağılabileceği konusunda spekülasyonlara rağmen durumun öyle olmadığı anlaşılmıştır. Zira AB elde edilen bu seçim sonuçlarının yaklaşık yedi yıldır süren sistemik finansal krizin makro ekonomik sonuçlarına AB halklarının demokratik bir tepkisi olarak değerlendirmelidir. Aksi takdirde seçim sonuçları ile grup kurulamaması arasındaki paradoksal sonucu anlamlandırmak imkansızdır.
Avrupa Birliği cephesinden, Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarına fazla anlam yüklemek yerine bunun demokratik bir seçimin sonuçları olarak değerlendirmek sanırım en gerçekçi yaklaşım olacaktır. Ancak muhalefet ve iktidar partilerinin Avrupa Parlamentosuna bakışları ve izlenmekte olan politikaları itibarıyla değerlendirildiğinde 53 yıldır Türkiye’nin neden Avrupa Birliğine tam üyeliğin gerçekleşmediğinin ipuçlarını vermektedir. Diğer taraftan da, imuhalefet partilerinin Türkiye’nin AB üyeliği konusunda ne kadar çok istekli olduklarını söylemlerine rağmen Avrupa Parlamentosunda ne bir gözlemci ne de üye bulundurmalarındaki isteksizlik, Avrupa Parlamentosunun Avrupa Birliğinin yapılanmasında ve işleyişindeki önemini anlamamış olmaları Türkiye’nin AB’ye tam üyelik politikalarını anlamlandırmada gereklidir.
Avrupa Birliğinde AP seçimleri sonuçlarına göre muhafazakar ve milliyetçilik akımların ağırlık kazanmasıyla beraber Türkiye’nin tam üyeliğin bundan sonra daha da zorlaşacağıdır. Türkiye’min gerek birlik nezdinde gerekse ülke nezdinde hükümetlerin ve muhalefetin AB üyeliğini gerçekten isteyip istemediklerini sorgulamaları ve izlenmekte olan politikalarının gözden geçirilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin AB tam üyeliği siyasi iktidarların keyfi, otokratik yönetimlerin son bulması anlamına gelirken Türk insanı için kalkınma ve gelişmedir.