Yazılarım · 22 Ağustos 2014

“Yurt İçi Gıda Fiyatlarının Yurt Dışı Fiyatlardan Ayrışması ve Türk Tarımı Üzerine”

fft99_mf3353948
Havva TUNÇ
Merkez Bankalarının asli görevi para piyasasının istikrarını sağlamaktır.Merkez Bankaları izledikleri kur ve kambiyo politikaları ve finansal araçlarla fiyat istikrarı sağlarlar. Sermayenin uluslararasılaşmasıyla belli zaman aralıklarla tekrar eden finansal krizler ve özellikle 2007 sistemik finans krizi merkez bankaların görev alanlarına işsizlik azaltıcı, büyüme artırıcı, cari dengenin sağlanması gibi makro göstergeler dahil edildi. Ancak gelişmiş ülke ekonomilerinde fiyat istikrarı sağlamak şimdilik bir sorun olarak değerlendirilmemektedir.Zira onlar deflasyonist süreçten çıkış ile uğraşmaktadırlar. Buna karşılık Türkiye fiyat istikrarını sağlayamadığından diğer ülkelerden ayrışmaktadır.

Diğer bir deyişle, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası(TCMB) fiyat istikrarının sağlanamaması hususunda Avrupa Merkez Bankası(ECB),Amerika Merkez Bankası(FED), Japon Merkez Bankası(BOJ),İngiliz Merkez Bankası(BOE) gibi ülke merkez bankalarından ayrışmaktadır.TCMB Başkanı Sayın Başçı, enflasyon hedefinin tutmamasını gıda fiyatlarındaki artışa bağlamaktadır. Ve fiyatlar genel seviyesindeki(FGS) artışı önlemek gıda maddelerinde fiyat artışını önlemekle olası olduğunu ve bunun için ithalat yapılmasını ve mevcut vergi politikasının gözden geçirilmesi gerektiği konusunda hükumete uyarıda bulunmaktadır. Aslında, TCMB’nin enflasyon hedefinin tutması için gıda fiyatlarındaki artışı önlemek amacıyla yapılmasını önerdiği gıda malları ithalatının doğru olup olmadığının tartışılması gerekmektedir. Zira gıda fiyatlarındaki artış düşürülecek diye, Türk Tarımının korumasız bırakılıp sektörü rekabete açmak ve üreticiyi haksız rekabetle karşı karşıya bırakmak kanımca doğru değildir.

Tarımsal ürün arzında yaşanan üretim dalgalanmaları, tarımda hem iklim değişikliği hem yeterli sermaye birikiminin olmaması hem de tarımsal üretimin babadan kalma metot ve yöntemlerle yapılmasının bir sonucudur. 2013 hasat dönemi ayçiçeği üretiminde olduğu gibi, üretim arzındaki artış üretim birim maliyeti artmasına rağmen birim fiyatı düşürmüştür. Buna karşılık 2014 hasat döneminde fındık üretiminde olduğu gibi, ürün arzında yaşanan daralma birim fiyatının artmasına neden olmuştur.

Ayçiçeğinde olduğu gibi birim fiyatındaki düşüş, üreticinin gelir ve refah kaybına yol açarken, beklenenin aksine tüketici bir kazanç elde edememektedir. Diğer taraftan fındıkta olduğu gibi üretim daralması sonucu artan birim fiyatından hem çiftçi hem de bu malı girdi olarak kullanan çikolata ve şekerleme sanayi olumsuz etkilemektedir.

Tarımsal üretimdeki bu tür dalgalanmalar gıda maddelerinde fiyat artışı olarak ekonomi içinde yansıma bulmaktadır. Ve bu durumun fiyatlar genel seviyesindeki artış yönünde yaratacağı etkiyi elimine etmek amacıyla uygulanan söz konusu mallarda vergisiz ithalat politikası fiyat artışını absorbe ederken söz konusu tarımsal ürünlerde buğday,fındık,pamuk ve kırmızı ette olduğu gibi arz garanti edilirken dışa bağımlılık oluşmaktadır. Örneklerden de anlaşılacağı üzere Türk tarım sektöründe bir kaos bir istikrasızlık söz konusu olup her hasat döneminde bunlar yaşanmaktadır.

OECD’ye üye ülkeler içinde en yüksek enflasyon oranı % 9.2 ile Türkiyedir. Gıda grubu fiyat artışında %12.5 ile Türkiye yine ilk sıradadır. Bu durumda akla gelen ilk soru OECD ülkelerinin tarımı iklim değişikliği başta olmak üzere yukarıda belirttiğim olumsuz koşullardan neden etkilenmemektedir? Ya da etkileniyor da izlenmekte olan tarım politikaları bu etkileri mimimize mi ediyor? Tarım ülkesi olarak nitelendirilen Türkiye gıda fiyat artışlarını elimine edemiyor. Daha da önemlisi dünya da gıda fiyatları düşerken Türkiye de fiyatlar artıyorsa bunun nedeni nedir? Bunun bir çözümü yok mudur? OECD verilerine göre Türkiye’de yurt içi gıda fiyatlarında yakın dönemde ortaya çıkan artış uluslararası gıda fiyatlarından önemli ölçüde ayrışmaktadır. Kuraklık yurt içi fiyatlar üzerinde olumsuz etki yapmasına rağmen yurt dışı fiyatlar üzerinde bu görülmüyor. Kanımca, temel sorun Türk tarımında izlenmekte olan tarım politikalarıyla ilgilidir. Aksi takdirde iklimsel değişimin tarım üzerinde etki olmaması diye bir durum söz konusu olmamakla beraber sorunun büyüklüğü bu olumsuzluğun tarım üzerindeki etkisini minimize edecek politika araçlarının kullanılmamasıyla ilgilidir.

Tarımda dengenin dengesizlik koşullarında gerçekleşmesi, istikrarsızlığın sıradanlaşması pamuktan fındığa fındıktan ayçiçeğine, pirince ve patatese kadar tarım ürünlerinin hemen hemen hepsinde yaşanan fiyat artışı ve/veya düşüşü sonucunda ya üretim fazlalığı veya azlığı ya da ithalat bağımlılığı yaşanmaktadır. Türk Tarımında tarımsal üretim ve fiyatta istikrarın elde edilemediğidir. Ve istikrarın elde edilebilmesi için yapılması gerekenlerin yapılmamasının nedeni izlenen veya izlenmekte olan eksik tarım politikalarıdır. Diğer taraftan tarımda yaşanmakta olan ürün arzındaki istikrarsızlık hem tarım sektörünün hem de Türk tarımının yapısal özelliklerinden kaynaklanmaktadır.Ve oluşturulmakta olan politikalarda tarımın yapısal özellikleri göz ardı edilmektedir. “Yurt içi gıda fiyatlarının yurt dışı fiyatlardan ayrışması ve Türk tarımı üzerine” başlıklı bu çalışmada Türk tarımının yapısal sorunları belirtilerek gıda fiyatlarında istikrarın sağlanabilmesi için izlenmesi gereken politikalar tartışıldı.

Tarımsal ürün talebinde ortaya çıkan değişime, arzın cevabı gecikmeli olmaktadır. Cari dönemdeki tarımsal ürün arzı bir önceki dönem tarımsal ürün talebinin ve tarımsal fiyatların fonksiyonudur. Diğer bir deyişle kısa dönemde tarımsal ürün arzı düşük bir esneklik göstermektedir. Düşük Arz Esnekliği anlatılmak istenen, talepteki artışa üretimin cevap verebilme kabiliyetinin yetersiz oluşudur. Kısa dönemde tarımda hem üretimin talebe cevabı anlık olmayıp gecikmelidir,cevap bir dönem sonra alınır,hem de arz esnekliği düşüktür.

Tarımda sanayinin aksine “azalan verim yasası geçerlidir.Üretim sürecinin ilerleyen aşamalarında üretimde kullanılan faktörlerden bir tanesi değişken diğerleri sabit tutulursa üretimde azalış ortaya çıkar ve bu duruma “azalan verim yasası “ olarak adlandırılır ve tarım sektöründe geçerliliği kanıtlanmıştır. Çünkü sabit faktör başına düşen değişken faktör miktarı artışı verimlilik azalışına neden olur. Bu durum tarım sektöründe fazla sermaye kullanımını önlemektedir. Diğer bir deyişle, sektörde sermaye-yoğun teknolojilerin kullanımı sınırlı olmaktadır.Olsa bile bunun ismi ya genetiği değiştirilmiş üretim ya da başka bir şey olduğundan insan sağlığı için talep edilip edilmeyeceği tartışmaların odak noktası olmaktadır.Kısacası tarımda hem ürün arzını garantilemek hem de ürün arzının güvenliğini sağlamak ilkesi çerçevesinde konu değerlendirilmektedir.

Tarımsal ürünler alıcı ve satıcının serbestçe hareket ettiği;hiçbir kısıtlanma, müdahale ve sınırlamanın olmadığı, piyasa iç dinamiklerinin egemen olduğu bir piyasa biçimi olan tam rekabet piyasasında tarımsal ürünler satılmaktadır. Buna karşılık.tarımsal girdileri ya eksik rekabet piyasa biçimi olan ya iki yada üç satıcı ve birden fazla alıcının olduğu oligopol ya da tek satıcı, birden fazla alıcının olduğu monopol piyasasından satın alınmaktadır. Kısacası tarımsal işletmeler ürettikleri ürünleri “tam rekabete” yakın piyasalarda sattıkları halde, ihtiyaçları olan girdileri “oligopol” hatta bazı hallerde “monopol” piyasalardan sağlamaktadırlar ve bu durum tarımın neden sanayi sektöründen farklı olduğunu açıklamakta ve hangi ülke olursa olsun bu durumun tarımda yaratacağı olumsuzlukları giderici politikalar üretilmesini zorunlu kılmaktadır. Aksi takdirde katma değeri yüksek ürünlerin üretildiği tarım sektörünün ayakları üzerinde durması olası olmadığı gibi söz konusu ülke, tarımda dışa bağımlı hale gelir.Ve gelir ve kaynak kaybına uğrar. Genellikle sanayi malının fiyatı maliyetlerin itişi ile yukarıdan aşağıya bir baskı ile belirlenirken tarımsal malın fiyatı aşağıdan yukarıya doğru, tüketici piyasasından başlamak üzere perakendeci toptancı ve aracı kanalı ile tarım üreticisi için veri olarak oluşur.

Tarımsal ürün fiyatı oluşurken üreticilerin ve dolayısıyla maliyetlerin rolü genellikle kısıtlıdır.Çünkü, bir döneme ait herhangi bir ürünün fiyatı o dönemin maliyeti değil o ürünün toplam arzı belirler.Tarıma “devlet müdahalesi” olmadığı takdirde, tarım ürünü üreticileri piyasa koşullarına göre, gerek girdi satın alırken gerekse ürünlerini satarken, iki yanlı sömürüye açıktırlar. Diğer bir deyişle üreticiler tarımsal girdileri eksik rekabet piyasalarından satın alırken, ürünlerini tam rekabet piyasalarında satışa sunmaktadırlar. Dolayısıyla koruma ve müdahale kaçınılmazdır.

Arzının doğrudan hava koşullarına bağlı olması ve ürün arzının bir önceki yılın fiyatına göre oluşması yani cari dönemin ürün arzı bir önceki yılının fiyatının fonksiyonu olması nedeniyle, tarımsal ürün arzında istikrarsızlık kaçınılmaz olmaktadır. Diğer bir deyişle, bir önceki dönem ürün birim fiyatı yüksek olan veya üreticisine para kazandıran tarımsal ürün bir sonraki dönem çiftçi için cazip ürün olmakta ve ekilebilir topraklarda söz konusu bu x ürünün ekilmesi ile beraber artan arz miktarı verimlilik artışı ile değil ekilebilir alan hacmindeki artışa paralel ortaya çıkan üretim artışı plan programsız sadece el yordamıyla gerçekleşmesi ve malı üreten çiftçinin kurumsal kimliğinin olmaması ürün birim fiyatının düşmesine yol açmaktadır. Ürün birim girdi maliyetlerindeki artışa rağmen birim fiyatın düşmesi çiftçinin zarar uğramasına yol açmaktadır.Buna birde bu ürünün ithalatına geçmişteki uygulamalardan dolayı izin verilmesi kayıplar daha da artmaktadır.

Türk tarım sektöründe ürün arzında istikrar sağlanmadıkça fiyatlarda aşağı ve yukarı yönlü hareketler sıklıkla yaşanacak olup bunun Türk tarım üreticisi üzerinde gelir kayıpları olarak yaşanırken pazar istikrarı sağlanamayacak ve tarımdan kopuş başlayacak buda beraberinde tarımsal ürün üreticiliğinden satın alıcılığına gidiş ve tarımdan kopuş ve de işsizlik olarak karşımıza çıkacaktır.

Tarım sektörünün, ülke nüfusunun gıda maddeleri ihtiyacını karşılaması, sanayi sektörüne ham madde sağlaması, sanayi ürünlerine talep yaratması, ulusal gelir ve dış satıma katkısı nedeniyle ulusal ekonomi içinde büyük bir önemi vardır.Tarım sektörü katma değeri yüksek bir sektördür.

Sektörün sağlıklı işleyebilmesi için çözüm önerileri 3 başlık altında toplanabilir:

1.Türk tarımında her bir tarımsal üründe hatta hayvancılık sektöründe, üretim planlaması yapılmalı, olması gereken arz fazlası tespit edilmeli ve daha fazla olması olası arz fazlasını elimine edecek yapısal ve sosyal politikalar oluşturularak uygulamasına acilen geçilmelidir.
2.Tarımsal ürün fiyatlarında taban ve tavan fiyat belirlenerek üreticinin kurumsallaşmasına eğitim ve finansman desteği verilmelidir.
3. Tohumluk, gübre ,enerji gibi tarımsal girdilerde maliyet artışlarını minimize edecek rekabet avantajını yitirmeyecek şekilde iç Pazar dış dünyanın rekabetine terk edilmemelidir.Aksi takdirde sektör hem gelir ve kaynak kaybına hem de dış dünyaya bağımlı hale gelir.

Sonuç olarak, Pamuktan fındığa, fındıktan buğday ve pirince kadar tüm tarım ürünlerinde, taze sebze ve meyve dahil, tarımsal üreticinin ürünlerinin dış dünyayla rekabet edilebilirliğini sağlayacak fiyat ve prim desteği verilerek ve de koruması sağlanarak iç piyasa üretimi dış dünyanın rekabetine açılmalıdır. Diğer taraftan bütün bunlar yapılmadığı takdirde her hasat sonunda pamukta fındıkta pirinçte patateste olduğu gibi benzer öykülerin yaşanması kaçınılmazdır.