Yazılarım · 2 Mart 2018

“Tarımın Kırmızı Çizgileri Üzerine”

Tarım sektörü, ülke nüfusunun gıda maddeleri ihtiyacını karşılaması, sanayi sektörüne ham madde sağlaması, sanayi ürünlerine talep yaratması, ihracata söz konusu tarımsal ürünlerin yüksek katma değeriyle ulusal gelir ve dış satıma katkısıyla ulusal ekonomi için büyük bir önemi olmasına rağmen tarımdan beklenen bu etkilerin elde edilmesi o kadar kolay olmamaktadır. Amerika ve Avrupa Birliği* bu konuda oldukça başarılı iken Türkiye kendi kendine yetebilen dünyanın yedi ülkesinden birisi olmasına rağmen izlenen ve /veya izlenmekte olan tarım politikalarında kırmızı çizgilere gereken  önemin verilemediğinden temel tarım ürünlerinde hala ithalatçı ülke konumundadır.

Tarımsal ürün arzında yaşanan üretim artışı, 2013 hasat dönemi ayçiçeği üretiminde olduğu gibi, üretim birim maliyeti artmasına rağmen birim fiyatının düşmesine yol açmaktadır. Buna karşılık fındık üretiminde olduğu gibi, ürün arzında yaşanan daralma birim fiyatının artmasına neden olmaktadır.Ve diğer taraftan vergisiz ithalatın (sıfır vergi politikası) söz konusu olduğu, pamuk gibi tarım ürünlerinde, üretim daralması ve dışa bağımlılık oluşmaktadır. Örneklerden de anlaşılacağı üzere Türk tarım sektöründe bir kaos bir istikrasızlık söz konusu olup her hasat döneminde bunlar yaşanmaktadır.

Tarımda dengenin dengesizlik koşullarında gerçekleşmesi, istikrarsızlığın sıradanlaşması pamuktan fındığa fındıktan ayçiçeğine, pirince ve patatese kadar tarım ürünlerinin hemen hemen hepsinde yaşanan fiyat artışı ve/veya düşüşü sonucunda sırasıyla ya üretim azlığı veya fazlalığı ya da ithalat bağımlılığı yaşanmakta olup tarımsal üretimde ve fiyatta  istikrar elde edilememektedir. Ve istikrarın elde edilebilmesi için yapılması gerekenlerin yapılmaması  izlenen veya izlenmekte olan eksik tarım politikalarının sonucudur. Türk tarımında yaşanmakta olan ürün arzındaki istikrarsızlık hem tarım sektörünün hem de Türk tarımının yapısal özelliklerinden kaynaklanmaktadır.Ve oluşturulmakta olan politikalarda tarımın yapısal özellikleri göz ardı edilmektedir.“Tarımın  Kırmızı Çizgileri Üzerine” konulu  bu çalışmada kırmızı çizgiler bağlamında tarım sektörü ve Türk tarımının sorunları belirtilerek politikalar bağlamında yapılması gerekenler açıklanılarak çözümler önerildi.

 Tarım Sektörü Yapısı

 Tarımsal ürün talebinde ortaya çıkan değişime, arzın cevabı gecikmeli olmaktadır. Cari dönemdeki tarımsal ürün arzı bir önceki dönem tarımsal ürün talebinin ve tarımsal fiyatların fonksiyonudur. Diğer bir deyişle kısa dönemde tarımsal ürün arzı düşük bir esneklik göstermektedir. Düşük Arz Esnekliği anlatılmak istenen, talepteki artışa üretimin cevap verebilme kabiliyetinin yetersiz oluşudur. Kısa dönemde tarımda hem üretimin talebe cevabı anlık değil gecikmeli olup cevap bir dönem sonra alınır, hem de  arz esnekliği düşüktür.

Tarımda sanayinin aksine “azalan verim yasası geçerlidir.Üretim sürecinin ilerleyen aşamalarında üretimde kullanılan faktörlerden bir tanesi değişken diğerleri sabit tutulursa üretimde azalış ortaya çıkar ve bu durum “azalan verim yasası “ olarak adlandırılır ve tarım sektöründe geçerliliği kanıtlanmıştır. Çünkü sabit faktör başına düşen değişken faktör miktarı artışı verimlilik azalışına neden olur. Bu durum tarım sektöründe fazla sermaye kullanımını önlemektedir. Diğer bir deyişle, sektörde sermaye-yoğun teknolojilerin kullanımı sınırlı olmaktadır.Olsa bile bunun ismi ya genetiği değiştirilmiş üretim ya da başka bir şey

olduğundan insan sağlığı için talep edilip edilmeyeceği tartışmaların odak noktasını oluşturmakta ve tarımda hem ürün arzını garantiliğini hem de ürün arzının güvenliğini sağlamak çerçevesinde değerlendirilmektedir.

Tarımsal ürünler alıcı ve satıcının serbestçe hareket ettiği;hiçbir kısıtlanma, müdahale ve sınırlamanın olmadığı, piyasa içi dinamiklerinin egemen olduğu tam rekabet piyasasında tarımsal ürünler satılmaktadır. Buna karşılık.tarımsal girdileri ya eksik rekabet piyasa biçimi olan ya iki yada üç satıcı ve birden fazla alıcının olduğu oligopol ya da tek satıcı, birden fazla alıcının olduğu monopol piyasasından satın alınmaktadır. Kısacası tarımsal işletmeler ürettikleri ürünleri “tam rekabete” yakın piyasalarda sattıkları halde, ihtiyaçları olan girdileri “oligopol” hatta bazı hallerde “monopol” piyasalardan sağlamaktadırlar ve bu durum tarımın neden sanayi sektöründen farklı olduğunu açıklamakta ve hangi ülke olursa olsun bu durumun tarımda yaratacağı olumsuzlukları giderici politikalar üretilmesini zorunlu kılmaktadır. Aksi takdirde katma değeri yüksek ürünlerin üretildiği tarım sektörünün ayakları üzerinde durması olası olmadığı gibi söz konusu ülke, tarımda dışa bağımlı hale gelmekte olup gelir ve kaynak kaybına uğraması kaçınılmaz olmaktadır.

Genellikle sanayi malının fiyatı, maliyetlerin itişi ile yukardan aşağıya bir baskı ile belirlenirken tarımsal malın fiyatı aşağıdan yukarıya doğru, tüketici piyasasından başlamak üzere perakendeci toptancı ve aracı kanalı ile tarım üreticisi için veri olarak oluşur.

Tarımsal ürün fiyatı oluşurken üreticilerin ve dolayısıyla maliyetlerin rolü  genellikle kısıtlıdır.Çünkü, bir döneme ait  herhangi bir ürünün fiyatı o dönemin maliyeti değil o ürünün toplam arzı belirler.

Tarıma “devlet müdahalesi” olmadığı takdirde, tarım ürünü üreticileri piyasa koşullarına göre, gerek girdi satın alırken gerekse ürünlerini satarken, içinde bulunulan piyasa biçiminden dolayı iki yanlı sömürüye açıktırlar. Diğer bir deyişle üreticiler tarımsal girdileri eksik rekabet piyasalarından satın alırken, ürünlerini tam rekabet  piyasalarında satışa sunmaktadırlar. Dolayısıyla koruma ve müdahale bir zorunluluktur. Aksi takdirde sektörde istikrarsızlık kronikleşir. 

Türk Tarımında Durum ve Çözümler

Ürün arzının doğrudan hava koşullarına bağlı olması ve üretim miktarı bir önceki yılın fiyatına göre oluşması yani cari dönemin ürün arzı bir önceki yılının fiyatının fonksiyonu olması nedeniyle tarımsal ürün arzında  istikrarsızlık kaçınılmaz olmaktadır. Diğer bir deyişle, bir önceki dönem ürün birim fiyatı yüksek olan veya üreticisine para kazandıran tarımsal ürün bir sonraki dönem çiftçi için cazip ürün olmakta ve ekilebilir topraklarda söz konusu bu (x) ürünün ekilmesi ile beraber artan arz miktarı verimlilik artışı ile değil ekilebilir alan hacmindeki artışa paralel ortaya çıkan üretim artışı plan programsız sadece el yordamıyla gerçekleşmesi ve malı üreten çiftçinin kurumsal kimliğinin olmaması ürün birim fiyatının düşmesine yol açmaktadır. Ürün birim girdi maliyetlerindeki artışa rağmen birim fiyatın düşmesi çiftçinin zarar uğramasına yol açmaktadır.Buna birde bu ürünün geçmişteki uygulamalardan kaynaklanan ithal izninin varlığı eklenirse, kayıplar daha da artırmaktadır.

Türk tarım sektöründe ürün arzında istikrar sağlanmadıkça fiyatlarda aşağı ve yukarı yönlü hareketler sıklıkla yaşanacak olup bunun Türk tarım üreticisi üzerinde gelir kayıpları olarak yaşanırken pazar istikrarı sağlanamayacak ve sonuçta tarımdan kopuş başlayacak buda beraberinde tarımsal ürün üreticiliğinden satın alıcılığına gidiş ve  işsizlik  olarak karşımıza çıkacaktır ve çıkmaktadır.

Sektörün sağlıklı işleyebilmesi için çözüm önerileri 3 başlık altında toplanabilir:

1.Türk tarımında her bir tarımsal üründe, hayvancılık dahil, üretim planlaması yapılmalıdır. Ve olması gereken arz fazlası tespit edilmeli ve daha fazla olması olası arz fazlasını elimine edecek yapısal ve sosyal politikalar oluşturularak uygulamasına acilen geçilmelidir.

2.Tarımsal ürün fiyatlarında taban ve tavan fiyat belirlenerek üreticinin kurumsallaşmasına eğitim ve finansman desteği verilmelidir.

3.Tohumluk, gübre, enerji gibi tarımsal girdilerde maliyet artışlarını minimize edecek ve rekabet avantajını yitirmeyecek şekilde iç pazar dış dünyanın rekabetine terk edilmemelidir. Sonuç olarak, taze sebze ve meyve dahil tarım ürünlerinin tamamında, tarım ürünlerinin dış dünyayla rekabet edilebilirliğini sağlayacak fiyat ve prim desteği verilerek ve de koruması sağlanarak iç piyasa dış dünyanın rekabetine açılmalıdır. Aksi takdirde her hasat sonunda ayçiçeğinde, pamukta, fındıkta, pirinçte ve patateste olduğu gibi benzer öykülerin yaşanması kaçınılmaz olup sektör hem gelir ve kaynak kaybına uğrar hem de dış dünyaya bağımlı hale gelir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

*Amerika ve AB’de  uygulanmakta olan tarım politikaları ve analizi başka bir yazının konusudur.