1–22 Temmuz 1944 tarihleri arasında ABD’nin New Hampshire eyaletinin Bretton Woods kasabasında 44 ülkenin delegasyonları ve Danimarka’nın temsilcisiyle bir konferans yapılmıştır. Ve konferans sonucunda yapılan anlaşmaya anlaşmanın yapıldığı kasabanın adı verilerek Bretton Woods Anlaşması doğmuştur. 27 Aralık 1945’te 29 ülke, 31 Aralık 1945’e kadar 6 ülkenin da katılımıyla anlaşmaya imza atan ülke sayısı 35’e ulaşmıştır ve 1 Mart 1947 yılında uygulanmaya başlandığında üye sayısı 44 olmuştur.
Bretton Woods Anlaşmasıyla uluslararası para sisteminin temel ilkeleri ve işleyişi belirlenerek Uluslararası Para Fonu (IMF) kurulmuştur. Bretton Woods Sistemi altında altına konvertibl tek para olan Amerikan Doları ayrıcalıklı bir konuma yerleşmiş olmakla beraber üstlendiği yükümlüklerde bir ekonominin karşı karşıya gelebileceği riskler ve sorumlukları üstlenebilmek bir ekonomi için avantajlı olduğu kadar dezavantajı da oldukça fazladır. Diğer bir deyişle Amerikan Dolarının üstlendiği uluslararası rezerv ve ödeme aracı olma özelliği ve bunun tüm ülkelerce kabul edilmesi ile beraber ABD’nin uluslararası arenada gerek siyasi gerek ekonomik gerekse stratejik gücünün kat be kat artmasına yol açtı ve bu güç yıllar itibarıyla giderek ulaşılmaz bir noktaya ulaştı.
Amerikan Dolarının üstlendiği bu rol Amerikan iktisat politikalarının uluslararası arenada finansmanına imkân sağladı. Daha açıkça ifade edersek, gerek çekme haklarının sınırlı oluşu gerek altın üretiminin yavaş artması ve her yıl üretilen altının sanayide kullanılması ve iddihara gitmesi nedeniyle her iki öğe artan dünya ticareti karşısında yetersiz kalmıştır. Dünya ticaret hacmindeki genişlemeye rağmen uluslararası likidite arzında ortaya çıkan yetersizlik Amerikan Dolarıyla kapatılmıştır.
”Key Money” Amerikan Doları olduğundan uluslararası likidite arzı dolar arzına buda Amerika’nın ödemeler bilançosuna bağlıdır (Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Tunç, Para ve Finans ).Uluslararası likidite arzının artması ABD’nin dış açıklar vermesini zorunlu kılmıştır. Bunun yanı sıra, artan para talebini karşılamak için piyasaya sunulacak dolar arzının karşılığı altın miktarı yeterli değildi. Yani, altın karşılığı dolar basılması gerekirken, piyasaların ihtiyacını karşılamak amacıyla, altın karşılığı olmadan basılan dolar miktarı büyük hacimlere ulaşmıştır. Keza, uluslararası para piyasalarındaki artan dolar talebi nedeniyle ABD’den dolar çıkışları hızla artmıştır. ABD’den dolar çıkışı zaten var olan ABD ödemeler dengesi açıklarının daha da artmasına neden olmuştur. Buna ABD’nin ihracat daralması da eklenince ( II. Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa devletlerindeki ekonomik gelişme ile ABD’nin pazar payının gelişen Avrupa devletlerince paylaşımı neticesinde) cari işlemler dengesindeki açıkları daha da artmıştır. Uluslararası likidite arzının Amerika’nın ödemeler dengesi açıklarına dayandırılması uluslararası para sisteminin en zayıf noktalarından biridir. Çünkü likidite arzı artışları uluslararası denetimden uzak kalıyor ve ABD’nin ödeme açıklarının devamlılığı dolara olan güveni sarsıyordu. Fakat dolara olan güvenin sarsılması dolara olan talebi azalmasına yol açmıyordu.Tam tersine dolara olan talep giderek artıyordu. Nedeni, ödeme ve rezerv aracı rolünü üstlenecek, dolar yerine geçecek, bir paranın olmamasıdır. 1944’de kurulan uluslararası para sistemi ile doların ödeme aracı ve rezerv aracı olarak tüm ülkelerce kabul edilmesi; ABD’nin ödemeler bilançosundaki açığın altın ya da başka bir dövize başvurmaksızın kendi parasıyla finanse etme imkânı vermekteydi.
ABD’nin sürekli olan açıkları bir dolar bolluğu yarattı ve sistem giderek değişmeye başladı ve 1970 Nixon’ın döneminde doların altın karşığı kaldırıldı ve artık piyasada bulunan dolarların değeri altın değil ABD ekonomisi belirlemekteydi ve halen belirlemektedir. Uluslararası para sisteminin konumu böyle iken finansal piyasalarda yaşanan ve /veya yaşanmakta olan finansal krizleri açıklamak daha kolay olmaktadır. Diğer bir deyişle, mevcut para sistemi içinde ortaya çıkan finansal krizleri, doğuş nedenleri ve içerikleri itibarıyla değerlendirildiğinde bütün bunların sistemin yanlış kurgulanmasından doğduğudur.
En son yaşamakta olduğumuz 2007’nin Temmuz’unda kendini hissettiren şiddeti giderek artan “Sitematik Finansal Kriz” ve dünya piyasalarında yaşanan gelişme, finansal enstürumanların zenginliği daha da önemlisi piyasaların bütünleşmesi ve derinlik kazanması neticesinde, finansal piyasalar daha fazla kar elde etmek için sistem içindeki aktörleri kontrol ve denetlenecek mekanizmaları devre dışı bırakılmasıyla bugünlere gelinmiştir.
Bütün bunların bilinmesine rağmen bu yanlışlığa, aradan geçen bunca zamana kadar, devam edilmesine, neden izin verilmiştir? Sorusunu insan sormadan edememektedir. Aslında bu sorunun cevabı basit ve açıktır. Şöyle ki, uluslararası ödeme ve rezerv aracı olarak piyasada bulunan doların yerine geçecek bir paranın veya para biriminin olmayışıdır. Diğer bir soru: Neden böyle bir paraya veya para birimine ihtiyaç duyulmaktadır? Çünkü dünya ticaret hacmini artırmak ve kabul gören güvenilir bir ödeme aracına duyulan ihtiyaç. Ve bunun sistemin tıkanıklılığını açacağı düşüncesidir.
Bu düşünce bizi, piyasanın istikrarını sağlayacak, krizlerin oluşmasına imkân vermeyecek ve ödeme aracı rolünü hangi para birimi ya da para yerine geçecek bir değer üstlenebilecek sorusuna cevap bulmaya iter. Bunun cevabı 1944’lerde Amerikan doları olmuştur. Ve bugün bu sorunun cevabı doların yerine geçebilecek bir değer var mıdır? Sorusudur(Soruya soruyla cevap vermek bazen en iyi cevap olmaktadır). Kanımca bu soruya verilecek cevap, hayır yoktur.
Yani, Amerikan Dolarının geçmişteki konumu her neyse bugünde geçerliliği devam edecektir. Ve günümüzde bir de buna sanayide azalan karlar ve azalan karları karşılayacak hatta daha fazla kar elde teme imkânı sağlayacak yeni alanların yaratılmasına duyulan ihtiyaç finansal piyasalardaki gelişmeyi açıklamaktadır ve aynı zamanda doların yerine ikame edilebilecek bir paranın(değerin) olamayacağının ifadesidir. Yaşanan ve /veya yaşanmakta olan finansal krizlerin üstesinden gelebilmek ancak ve ancak, sistemin denetleme ve kontrol mekanizmalarının işlemesini sağlayacak kurum ve kuruluşların mevcudiyeti ve bu kuruluşların denetimlerini ekonomiden sorumlu otoriteler tarafından gerçekleşmesini sağlayacak düzenlemelerin yapılması ile mümkün olacağıdır. Tek koşul finansal piyasalarda denetleme ve kontrol mekanizmaların sağlıklı işleyeceği varsayımı altında, sistem içersinde yaşanan finansal krizlerden korkmak yerine sistemin revize edilebilmesini sağlayacak uyarılar olarak algılanmalıdır.