COVİD-19 Salgını Bir İktisadi Kriz midir?
Kriz, iktisadi sistem veya bileşenlerinin düzgün işlemesine engel teşkil edebilecek
sorunlardan kaynaklanabileceği gibi sadece bir bileşenle sınırlı kalıp tüm sistemin işleyişini
engelleyebilir ve ekonomiye ciddi zarar verebilir.
İktisadi kriz ise, finansal sektörde başlayan sorunların reel sektöre yayılmasıyla başlayabileceği gibi reel sektörde başlayan sorunların sektörün faaliyetlerini sürdüremeyecek duruma düşmesiyle finans sektörünü ciddi anlamda etkileyebilir.
Kriz iktisadi sistem veya bileşenlerin bir arıza vermemesine, dengesi ve işleyişinde bir sorun olmamasına rağmen sosyal sistemin bir sorunu, iktisadi sistem ve bileşenlerin işleyişini bozabilir. Zira iktisadi olayların dışında gerçekleşen krizin çözümü zor olup bunun yaratacağı etkiler sarsıcı olabilir.
Sermayenin küresel piyasalardaki mobilitesi finansal enstrümanların birbirleriyle grift bir şekilde etkileşim halinde olmasına ve fonksiyonlarının bu yönde gelişmesine yol açmıştır. İktisadi kriz ister sosyal sistem ister ekonomi kaynaklı olsun ekonomi üzerindeki etkileri değişmemektedir. Sadece sonuçların ekonomi üzerindeki şiddeti farklıdır. Dolayısıyla COVİD-19 salgını hem finans hem de reel sektörü etkilemiştir ve etkilemeye devam etmektedir. Diğer taraftan COVİD-19 salgınının ekonomi üzerindeki yıkıcı ve sarsıcı etkisi koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin yetersizliğinden kaynaklanmıştır. Diğer taraftan koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin yetersizliği ekonominin genel işleyişini etkileyebileceği gibi şimdilik reel ve finans sektörünü etkilemiş olup etkisi sürmektedir.
Küresel salgınların iktisadi sonuçları tüm ekonomi üzerinde hissedilmesi krizden çıkışı uzun döneme taşır. Aslında, küresel salgınlar sonucu ortaya çıkan krizler bir değişim içerir. Bu değişim bir yenilik olabileceği gibi tam tersi de olabilir.
Krizlerin ekonomi üzerindeki yıkıcı etkisini Schumpeter’in yaratıcı yıkım (creative destruction) düşüncesi bağlamında değerlendirildiğinde, krizlerin uzun vadede ekonominin yararına olduğu çıkarsamasını yapmak, kanımca yanlış olmaz.
Diğer bir deyişle krizler, değişimi beraberinde getirmektedir. Ülkenin bu değişim içinde yer alabilmesi, uyum gösterebilmesi ve ayakta kalabilmesiyle değişimden kazançlı çıkılabilir. Önemli olan bu değişimde ülkenin söz sahibi olabilmesidir. Aksi takdirde değişim hem ekonomik hem sosyal hem de siyasi hayatta geri kalmışlık yani kalkınmamışlıktır.
İster ulusal ister küresel bağlamda olsun yaşanmakta olan Covid -19 salgını bir krizdir. Ve Covid -19 salgının çözümüyse koruyucu ve tedavi edici sağlık çalışmalarında elde edilecek ilerlemeler ile para ve maliye politikalarının birbirleriyle senkronize olabilmesine bağlıdır.
Yeryüzünde yaşanmış olan Justinyen Vebası, Kara Veba, İspanyol Gribi gibi küresel salgınlar Birinci Dünya Savaşı(IDS), İkinci Dünya Savaşı (IIDS) gibi savaşlar, Çernobil faciası gibi nükleer patlamalar, Arap Baharı gibi iç savaşların ülkeler üzerindeki iktisadi sonuçların yıkıcı ve sarsıcı etkileri, ülke ekonomilerin gelişmişlik derecesiyle doğru orantılıdır.
Yaşanan ve yaşanmakta olan ya da yaşanacak olan krizler beraberinde bir değişim getirmektedir. Önemli olan ülkenin bu değişimin neresinde yer alacağıdır. Değişen dünyada değişen güç ve dengeler içinde, ülke ekonomisinin bu değişimde ilerlemenin odağında olabilecek midir? Ve özellikle günümüzde, bu o kadar kolay değildir.