2. Dünya Savaşı sonrasında küresel ölçekte benimsenen kalkınma paradigması, ekonomik büyümeyle birlikte toplumsal refahı artırmayı amaçlayan bütüncül bir yaklaşım sunmaktaydı. Devletin aktif müdahalesini esas alan bu bu model yoksulluğu yapısal nedenleriyle ele alırken sosyal kamu/koruma harcamaları aracılığıyla gelir dağılımını dengelemeyi ve toplumsal bütünlüğü güçlendirmeyi hedefledi.
Yazının devamına ulaşmak için tıklayın