Beyazperde · 6 Ocak 2010

Film Tanıtım ve Hissettiklerim: The Guardian

Havva TUNÇ

“Koruyucu” olarak Türkçeye çevrilen ”The Guardian” eleştirmenler tarafından hak ettiği yeri bulamayan bir film olarak sinema tarihinde yerini alacaktır. Seyirciyi germeyen, iyi duygular uyandıran farklı bir aksiyon filmi. Başoyuncu Kevin Costner’ın gösterdiği performans ve film mükemmel bir birliktelik oluşturmuş.” Koruyucu” oyuncu kadrosuyla, senaryosuyla ve efektleriyle seyredilmesi gereken etkileyici ve düşündürücü bir çalışma.    

Birilerinin birilerine yardım etmesi ve hayatta kalmasını sağlaması ve hatta yalnız olmadığını hissettirmesi gibi insani değerlerin işlendiği “The Guardian” filmi seyirciyi şaşırtmakla kalmıyor,  sarsıyor.

Bireyin yalnızlaştığı ve kendinden başka kimseyi düşünmediği ya da düşünmemesi gerektiğinin öğretildiği ve de bireyselliğin, rekabetin dorukta olduğu ya da olması gerektiğinin altının çizildiği günümüzde, insani öğelerin işlendiği ve bunların önemli olduğunun vurgulandığı bir başyapıt.  

Bu filmi izledikten sonra “deniz ve hissettirdiklerini” sizlerle paylaşma isteği, aşağıdaki satırları ortaya çıkardı. 

Sizlere suyla (denizle) olan birlikteliğimden, ona olan bitmeyen aşkımdan ve hatta gittikçe artan tutkumdan bahsedeceğim. Su inanılmaz derecede yumuşak ve dinlendirici bir sevgilidir. Bunun yanı sıra zaman zaman insanı korkutur ve çileden çıkartır. Su, birlikte olduğu herkezi kendisine bağlıyan hem ilkel bir düşman hem de vahşi bir sevgilidir. Kısacası, ikilem içinde bir sevgili. Böyle bir sevgiliyi kim ister? Ben ve benim gibiler. Diğer bir deyişle, “The Guardian” filmini yazan, yöneten ve filmde oynayan herkes ve de onu izlemeye giden tüm deniz ve okyanus sevenler. 

Yaklaşık 15 yıldır, kar kış demeden sıcak soğuk demeden gece gündüz demeden hemen her gün yüzüyorum. Yüzmek tutkudan da öte bir yaşam biçimine dönüşünce suyla olan beraberlik onu karşılıksız seven ve sevdiğine asla ulaşamayan bir âşık ve yaşanılanlar. Onu o kadar çok sevmeme rağmen, onun beni sevip sevmediğini bile bilmiyorum. Çünkü su bazen öyle hiddetli öyle ısırgan ki ne yapacağımı bilemiyorum. Fakat hiç bir şey beni ondan koparamıyor ve hatta daha büyük bir tutkuyla ona gidiyor onunla olmaktan mutluluk duyuyorum.

Antalya’da yağmur yağdığı zaman, fırtına olduğu zaman, şehir sular altında kaldığı zaman, deniz çıldırmış saldırgan bir boğaya dönüşür. Ekim ayının ortalarında Antalya’daydım ve böyle bir havada sabahın erken saatinde denize girmek için uğraştım. Suyun sıcaklığı, gün doğumu suyun dev dalgalarını unutturuyor ama kendinizi birden bire dalgaların otoritesi altına girmiş hissediyorsunuz ve bu öyle bir otorite ki en ilkel haliyle bile sizi alıp götürüp sonsuzluğa bırakacakmış gibi hissediyorsunuz ve panik halinde kıyıya çıkıyorsunuz. Bütün bunlara rağmen aklınız denizde, bütün sevecenliğinizle suya girmek onunla birlikte olmak istiyorsunuz ama o izin vermiyor, zorla girmek isterseniz büyük bir riski yani ölümü kabul etmeniz gerekecek. Bu duygular içinde suyla cebeleşip duruyorsunuz, benim yaptığım gibi. Ertesi gün, kıyıya indiğimde hava koşulları aynı olmasına rağmen deniz daha sakindi ve bir önceki günkü gösterdiğim sabır ve anlayıştan dolayı beni ödüllendirmek istercesine kollarını açmıştı. Dalgalara rağmen inanılmaz bir keyif ve mutluluk içinde yüzdüm. Müthişti, inanılmazdı. Keyifle odama geldim ve duşumu aldım.

Kurtarıcı filmine gidin konun ne olduğunu, ne olması gerektiğini düşünmeyin. Çünkü önemi yok.  Kevin Costner’a ve  genç yüzücüye odaklanın ve filmin keyfini çıkarın.

Size sadık kalacağını bildiğiniz bir sevgili edineceksiniz, şimdiye kadar böyle bir sevgiliniz olmamışsa. İyi seyirler.