Yazılarım · 6 Ocak 2010

Ölüm Üzerine Bir Kaç Söz

Prof.Dr.Havva TUNÇ                                                                              10.11.2006

Sayın Bülent Ecevit’in ölümü beni derinden üzdü. Sayın Ecevit’in ölümü hakkında çok şey yazıldı ve yazılmakta ve de yazılacaktır. Benim yazacaklarımın önemsiz kalacağı korkusu yazmama engel oluyor. Ancak ölüm ve hissettirdikleri üzerine bir kaç söz etmem gerektiğini düşünüyorum.

İnsan doğuyor, büyüyor ve ölüyor. Doğanın kaçınılmaz gerçeği. İnsan var olmak için, amaçlarına ulaşabilmek için, isteklerini gerçekleştirebilmek için çalışıyor, çalışıyor ama birde bakıyor ki gün geliyor, yok oluveriyor. İşin ilginç yanı,  yok olduğunu o bilmiyor. Sadece geride kalanlar biliyor. Geride kalanlar bir iki gün öleni konuşuyorlar ve sonra ölen kişi unutuluyor, ölen yok olduğu ile kalıyor. Zaten ölen öldüğü an yok oluyor, bu duygulardan haberi bile yok. Öldüğünü bile bildiği yok. Bu duyguları, ölümü, geride kalanlar hissediyor.

“Birey öldüğü zaman ölümüne çok üzüldüğünü, keşke ölmeseydim biraz daha yaşasaydım dediğini ya da düşündüğünü”, düşünürdüm. Neden böyle düşündüğümü, gerçekten bilmiyorum. Herhalde çocukluktan gelen bir inanış ya da algılama çarpıklığı ya da kendimce bir savunma biçimi, nedeni her ne olursa olsun “ölen kişinin öldüğüne üzülmesi” bana hala anlamlı gelmektedir. Ama gerçekte böyle değil. 

Bu yıl ölümlerle karşılaştıkça ve sevdiklerimin, yakınlarımın ve dostlarımın sağlığı ile ilgili gerçeklerle yüz yüze geldikçe ölümün ölen cephesinden değil de geride kalanlar cephesinden algılandığını fark ettim. Hele ölen kişinin geride kalan bir yakını yoksa öldüğünün bile farkına varılmıyor. Acıların en büyüğü, belki de bu. Ama ölen bunu bilmiyor, bilmesine de imkân yok, en güzel yanı da bu, o zamana neden acıların en büyüğü diye düşünüyorum, bunu da ben bilmiyorum.

Yaşamımız boyunca çalışıyoruz, bir şeyler üretebilmek için yazıyoruz, çiziyoruz ve okuyoruz. Her kez kendi ilgi alanı doğrultusunda aktivitesini sürdürüyor. Bu arada hayatın farkına varamamışsak, evlenmemişsek, çoluk çocuğumuz olmamışsa, anne babamıza yakın olamamışsak, yaşadığımız toplumda yalnız isek ölüm bir gün karşımıza öyle veya böyle çıkıverince öldüğümüzün bile farkına varamadan yok olup gidiveriyoruz ya da gideceğiz. Bu durum beni çok etkiliyor ve etkilemekten de öte, derinden üzüyor. Ne yapacağımı bilemiyor, paniğe kapılıyorum. 

Yaşadığımız her anı üretkenliğimize ara vermeden hayatın içinde yaşadığımızı hissederek yaşayalım. Soluk alıp vermenin, yiyip içebilmenin, sağlıklı olabilmenin keyfine vararak yaşayalım. Hayata bütün gücümüzle sevgiyle sarılarak, farklı düşüncelerde olsak bile, birbirimize karşı hoşgörülü olarak, gülmeyi unutmadan yaşamdan zevk alarak yaşasak ama yalnız olarak değil, birlikte hep beraber. Ne güzel olur değil mi? 

Ölümün ne zaman geleceğini bilmeden, ama bir gün onunla karşılaşabileceğimizi bilerek yaşamak, belki de hayatta yapılması en zor olan şey.