Havva TUNC 19.12.2011
Sistematik Krizin doğuşu Amerikalı Katherin’in ev sahibi olmak için İpoteğe Dayalı Kredi sistemine göre aldığı ev kredisini ödeyememesi durumudur.
Ev sahibi olmak isteyen Amerikalıların artan ev talepleri hem kredi hacmini hem de ev fiyatlarını artırdı. Artan ev fiyatları daha önce kredi alanlara( Katherin’in) ek kredi alabilme imkânı yarattı.
Katherin evini aldığı zaman evinin değeri 10.000 dolardı ve bu 10.000 dolar karşılığı kredi alır. Ev sektöründe canlanmayla beraber artan ev talebi (ev sahibi olmak isteyen sayısındaki artış) ev fiyatlarının artmasına yol açar. Varsayalım ki, Katherin’in evinin değeri 10.000 dolardan 15.00 dolara çıksın, evin değerindeki artış Katherin’e değer artışına bağlı olarak ek kredi alabilme imkânı yaratır ve oda bu krediyi alır. Aldığı bu krediyle arabasını yeniler,yeni araba satın alır. Sektördeki canlanma devam ettiği sürece Katherin’in evinin değeri yükselir, 20.000 dolar olur ve bir kez daha ek kredi alma imkânı doğar ve onu da alır. Katherin aldığı bu krediyi tatile gitmek için ya da estetik ameliyatı olmak için ya da değişik amaçlı tüketimde kullanır. Katherin’inin başlangıçta aldığı 10.000 dolarlık kredi onun ödeyebileceği yani gelirine göre verilmiş bir kredidir. 20.000 dolarlık kredi onun ödeme gücünün üstünde olan bir kredidir. Yani, Katherin aldığı kredisinin taksitlerini ödeyemeyince, aldığı evini satılığa çıkarır ve evine biçtiği değerden alıcı bulamaz. Katherin gibi kredi alan kişiler benzer durumdan dolayı kredilerini ödeyemediklerinden kredi veren banka ve/veya yatırım şirketi eve el koyar. Aldığı ev kredisini ödeyemeyen kişi sayısı artıkça, el konulan ev sayısı da arttığından Amerikan Mortgaga sektöründe Subprime mortgage (düşük gelir gruplarının ev sahibi olmaları için verilen kredi) kriz ortaya çıkar.
İpoteğe dayalı kredi sistemine dayanarak ev kredisi veren finans kuruluşları vermiş oldukları kredi karşılığında çıkarmış oldukları tahvil ve hisse senetlerini finans piyasalarında satışa sunarlar. Amerikan konut sektöründe gayrimenkul değerindeki artış (talep nedeniyle) bu gayrimenkule dayanarak çıkarılan kâğıtların değerinin artmasına ve bu kâğıtlara yatırımcıların yoğun talebi de eklenince bu kâğıtların değerini daha da artırmıştır.
Kısacası, gayrimenkullere dayanarak çıkarılan tahvillerin(aseslerin) piyasa değerindeki artış ve onların yüksek getirisi bu tahvil ve bonoları cazip yatırım araçları haline getirmiştir. Ve gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin para ve finans piyasalarında alınır-satılır değerli bir yatırım aracı olmuşlardır. Bu durum Amerikalı Katherin’in aldığı ev kredisini ödeyememesine kadar devam etmiştir.Ve evini satma kararı ve evini belirlenen değerden satamaması ve hatta gerçek değerinden de aşağı bir değerde bile alıcı bulamaması sonucunda eve gelen haciz. Bu arada bu gayrimenkule dayanılarak finans kurumu tarafından çıkarılan değerli kâğıtların değerinin piyasa tarafından sıfırlanması ve bu kağıtları satın alanların ve satanların** iflaslarını finansal kriz olarak tanımlayabiliriz..
Özetlenirse,100 dolarlık bir değer karşılığı yaratılan 1000 dolarlık aseslerin alınıp satılmasıyla türev piyasalar ve türev ürünlerde büyük hacimlere ulaşıldı.Bu durum Amerikan finans piyasalarında başlayıp küresel finans piyasalarına dağıldı ve bu türev ürünlerin değerinin türev piyasalarda sıfırlanmasıyla gelişmiş ekonomilerin finans piyasalarda başlayan yıkım, gelişmekte olanları da (emerging market) etkileyerek kriz uluslararası boyut kazandı.
Finans piyasaların temel aktörleri olan para-banka ve finans kuruluşların içinde bulundukları yıkım, sonuçta kredi ve nakit mekanizmasını işlemez hale getirdi. Para ve finansal kuruluşlar başta FED( Amerika Merkez Bankası) olmak üzere devletlerin korumacı ve destekleyici müdahaleleri ile krizin etkisi minimize edilmeye ve zamana yayılmaya çalışıldı ve çalışılmaktadır.
Finansal krizin yıkıcı etkisinden kurtulmak için ya da etkisini zamana yaymak şiddetini hafifletmek için FED toksik kağıt olarak adlandırılan bu asesleri aldı ve faiz oranları zaman içinde(3 yıl içinde) negatif düzeye çekerek ve hatta bazı kurumları satın alarak(devletleştirme) daha da fazlası olan piyasada canlanmayı sağlamak için tüketicilere gönderilen çeklerle bugünlere gelindi. En son açıklanan verilere göre işsizliğin yüzde 8‘ler düştüğü Amerikan Ekonomisinde ılımlı bir yükseliş başladığı ,ekonominin krizden çıkmakta olduğu ve hatta gelişim trendini yakaladığıdır.
Bütün bunlar yaşanırken Avrupa’daki Bankaların durumunun kötü olduğu, ellerinde bulunan toksik kağıtlar nedeniyle sıkıntıda olduğu , banka iflasların Avrupa bankalarını da etkisi altına alacağı beklentisi ve gerçeği üzerine 2010 Mayısın da bu durumu açıklığa kavuşturmak amacıyla 91 Avrupa Bankasına Stres Testi yapılması kararlaştırıldı. Temmuz 2011 Stres Testi yapıldı.
91 Avrupa Bankasına uygulan stres testinde teste tabi olan her bir bankanın sermaye yeterlilik oranı ölçüldü ve kıyaslama değeri olarak yüzde 6 sermaye kriterini tutturan bankanın başarılı olacağı kabul edildi. Ancak sermaye yeterlilik oranı yüzde 4 olan bir bankanın başarılı olmayacağı ama testi geçebileceği kabul edildi.
Teste tabi 91 bankanın 7 tanesi başarısız bulundu. Ama 14 bankanın yüzde olarak tespit edilen kriterin 4 seviyesinde olduğu açıklandı. Ve 87 banka sınavı geçti.
Stres testi öncesi Avrupa Bankalarının sermaye eksiklerinin ve/veya yetersizliklerinin giderilmesi için gerekli tutarın 30 milyar Euro olacağı tahmin edilirken test sonrası bu miktarım 3.5 milyar Euro olduğu açıklandı. Akılları karıştıran nasıl olurda bu kadar kötü tahmin yapıldığıydı.
Bunun üzerine yapılan stres testi değerlendirildiğinde testin başarılı olmadığı. Tam tersine teste tabi bankaların ülkelerin iflas etmedikleri iyi durumda oldukları varsayımı üzerinden hareket edilmiş olması nedeniyle gerçeklerden sapıldığı idi. Ama bu durum göz ardı edildi. Piyasaların iyi haberi satın almaya eğimli olması bu durumu yok varsaydı.
Daha da açıkca söylersek, teste tabi olan bankaların toplam portföyünün yüzde kaçı kendi ülkesinin devlet tahvilini kapsayıp kapsamadığı testin kapsamı dışında bırakılmış olup devletlerin ekonomik durumlarının iyi olduğu iflas etmeyeceği varsayımına göre durum kurgulanmıştır.
Kişisel kanıma göre,Yunanistan ile başlayan İspanya, Portekiz ve Macaristan ile pik yapan ülke ekonomilerinin açmazları başta İngiltere olmak üzere İtalya, Belçika Almanya, Fransa ve diğerlerinde görüleceği korkusu ve bunun tahmin edilen yıkıcı etkisi nedeniyle yapılan stres testi, para ve piyasa otoritereleri tarafından, piyasalarda bahar havası estirecek şekilde organize edildi.
Aslında gözden kaçan nokta, ekonomileri iflasa sürükleyen bankaların yapısal sorunları ya da borçları olmayıp ülke ekonomilerin içine düştükleri krizdir.Yani, toplam borç miktarının ve bütçe açığının ülke GSMH içindeki payının sırasıyla yüzde 60 ile yüzde 4’ün kat be kat üstünde olması idi. Ve bunun finansal piyasalar üzerinde hem güvensizlik hem de nakit ihtiyacı yaratmasıydı. Ama bu durumun göz ardı edilmesi, yok varsayılması, Avrupa finans piyasasında yaşanacak krizi öteledi. Bu durumun etkisi iki yıl geçikme ile piyasaları sarstı. Kanımca sarmakdan da öte yerle bir etmesine ramak kaldı.
Piyasalara geçicide olsa güven sağlayan stres testi kısa dönemde piyasalar için beklenen iyileşmeyi sağlayacaktı. Ancak bu süre zarfında Avrupa Ekonomileri içinde bulundukları açmazdan(iflastan) kurtulmalarını sağlayacak sıkı mali ve para politikalarını vakit geçirmeden uygulamaya koymaları gerekmekteydi, ama yapılmadı. Ve olan oldu. Hükümetlerin ertelen iflasları işe yaramadı. İkinci dalganın şiddeti daha büyük olacağından ve/veya olduğundan çözüm de bulunamayacaktı ve bulunamadı. Ve bugünlere, 2011’lere gelindi.
Avrupa Birliğinde orta vadede çözüm bekleyen temel sorun tek bir para politikası varken çok farklı maliye politikalarının olmasıdır. Özellikle Yunanistan İtalya İspanya Portekiz gibi ülkeler gevşek maliye politikası uygulamakta olup buna ek olarak bu ülkelerin bankacılık sektörü iflas eşiğine geldi ve bunu önlemek için bu bankalara yapılan katkılar bütçe açıklarını ve kamu borçlarını daha da artırdı.
Kısa vadede en büyük sorun bu açıkların finansmanıdır. İtalya ve İspanya’nın finansman ihtiyacı çok fazladır. Mevcut koşullar altında bunun karşılanamayacağı ve borçların yeniden yapılandırıldığında bunun yüksek faiz oranları ile olası olacağından ülkeler için oldukça maliyetlidir. Bunun anlamı daha çok finansman gerekecek demektir. Bu bir kısır döngü içinden çıkılacak gibi değil gittikçe kaosa dönüşüyor. Bu durumdan kurtuluş mali disiplinin sağlanması ve yapılanların denetlenmesi ile olasıdır.
Mali disiplinin uygulanması ülke ekonomilerin büyümesini daraltacak (MG azalacak), o zamanda borçlar artacak ve borçların/GDP oranı artacaktır.Bu da faizin ve risk primin daha da artması demek olacağından işin içinden nasıl çıkılacak. Daha açıkça ifade edilirse,İtalya ve İspanya’nın ek kaynağa ihtiyacı var. Ancak bunu sağlayacak mekanizma yok. Bunun üretilmesi gerekmektedir.(Birinci sorun)
Avrupa Merkez Bankası(ECB), ne yapmaktadır. ECB gerek yapısı gerekse içinde bulunduğu oluşum gereği(Entegrasyon) merkez bankasının yapması gerekenleri yapamamaktadır.Yaptıklarına bakınca bankalara üç yıla kadar vadeli likidite desteği verecek olup faizi 0.25 indirdi.Asıl sorun ECB’nin, piyasalardan BORÇ/GDP oranı ile BÜTÇE AÇIKLARI/GDP oranı yüksek, sorunlu ülkelerin tahvilini satın almaya devam edecek mi? Ya da bu tahvillerden ne kadar alacak? Ya da aldığı miktarları artıracak mı? Bunun cevabını ECB başkanı ” maliye politikasına ilişkin sorunlar maliye politikası ile çözülür para basılarak çözülmesi sistemi rahatlatmaz “dedi.
9 Aralık Liderler zirvesinde denk bütçe durumuna uyulmadığı takdirde cezai yaptırımlar olacağı belirtildi.Avrupa İstikrar Fonu( ESM) sermayesi 500 milyar euro ve taze para şeklinde olacak ve bunun devreye girmesi 2012 ortalarına alındı(2013 idi). Üye ülkelerin IMF’e 200 milyar euro ek kaynak sağlayacakları belirtildi. Ama kaynağın nasıl olacağı belli değil.
Ülkeler krediyi doğrudan değil de IMF aracılığı ile alacaklar. Zira düşen kredi notları onların borçlanmalarının maliyeni artıracağı için bunu IMF aracılığı ile yapılacak olmasının önemi üzerinde durulmaktadır.
Çevrilecek Borcun/GDP (%):
Yunanistan(%18),İtalya(%11),Portekiz(%8),İspanya(%7,8),İspanya(%6),İngiltere(%5.8), Fransa(%4.8)Almanya(%4.6)dır.
Kamu Borcun/GDP (% ):
Yunanistan(143),İtalya(119),Belçika(97),İrlanda(96),Portekiz(93), İspanya(60), Fransa(82),Euro alanı(85) , AB-27(80).
Bütçe Açığı/GDP (% ):
Yunanistan(10.5),İtalya(4.6),Belçika(4.1),İrlanda(32.4),Portekiz(9.1), İspanya(9.2), Fransa(7),Euro alanı(6) , AB-27(6.4).
1.ECB’nin rolü tekrar belirlenmeli.ECB bunu yapmadığı sürece ya da bunun yerini alacak kurum olmadığı sürece, Avrupa’nın krizden çıkması çok zor olduğu gibi uzun zaman alacaktır.
2.Ortak bir maliye politikası yerine her ülkenin durumuna göre maliye politikaları oluşturulmalı.
3. Finansal birlik yerine Masstricht kriterlerin yerine getirilip getirilmediğinin sıkı denetim ve kontrolü sağlanmalı.
Finansal Krizin Türkiye Ekonomisi Üzerindeki Etkisi
Küresel piyasaları etkisi altına alan finansal kriz Türkiye Ekonomisini doğrudan değil de dolaylı bir biçimde etkilemektedir.Ve bu dolaylı etki kriz sürdüğü sürece devam edecektir. Krizin Türkiye Ekonomisini doğrudan etkilememesinin nedeni Türkiye’de finansal piyasaların derinleşmemesi, türev ürünlerin türev piyasaların yeterince gelişmemesidir.
AB’de kriz euro/dolar paritesini etkilemiş dolar değer kazanımı içine girmiştir. Bunun Türkiye ekonomisi açısından ihracat gelirlerinde azalma buna karşılık İthalat giderlerinde artış anlamına gelmektedir.Bu durum enflasyonist baskı demektir.
AB’deki kriz ve durgunluk önemli bir ihracat pazarımızın daralması delmektir. Küresel finans piyasalarında yaşanan kriz ve artan risk yanı sıra Türkiye ekonomisinin yapısal sorunu olan cari açık/GDP oranının yüksekliği,enflasyonun çift haneli rakama çıkacak beklentisi ve ihracat gelirlerinin ithal girdilerini karşılama oranın giderek düşmesi gibi olumsuzluklar ulusal ekonomiden sermaye çıkışlarını artıracağı gibi girişleri de azaltacaktır.
BU Kriz ortamında Türk Bankalarının Avrupa piyasalarında/bankalarından elde edikleri uygun sendikasyon kredi bulma imkanı da daralacağından kredi hacminde daralma yaşanacaktır.
Sermaye birikimi gerçekleştiremeyen Türkiye Ekonomisi (tasarruf eğilimi düşük) büyümeyi finanse etmede zorlanacaktır. Kısacası 2012 yılı Avrupa için ne kadar zor ise Türkiye için de bir o kadar zor olacaktır. Türkiye Ekonomisi dışsal dinamiklerle gelişimine ivme veren bir ülke konumundadır.
**Gayrimenkule dayanılarak yaratılan değerli kâğıtların küresel piyasalarda alınıp satılması örneğin emeklilik yatırım şirketleri sigorta şirketleri bankalar ve diğer yatırım şirketleri tarafından alınıp satılmasıyla uluslararası piyasalarda finans kuruluşların portföyünde önemli bir büyüklüğü buldu. Daha da önemlisi bu büyüklüklere dayanarak yatırım ve finans kuruluşları tarafından çıkarılan değerli kâğıt hacmindeki artış tahmin edilemeyecek büyüklüklere ulaştı.